Sessizliği insana huzursuzluk veren ıssız ama bir o kadar da sıkışık ormanda bir süre adımladım. Ağaçların üstünde yaprak bulundurmayı bırakın, hiçbirinde canlı olduklarına işaret eden kahverengiden bir esere rastlanmıyordu; griydiler hepsi. Biri sanki içlerindeki tüm yaşam enerjisini sömürmüşçesine soluk, bunaltıcı bir gri.
Hafızam bulanıktı bulanık olmasına ancak elimdeki anı parçalarını doğru yerlere yerleştirdiğimde yeterince düzgün bir resim çıkmıştı ortaya. En son Namjoon'un isteği üzerine yattığım ve şu an büyük ihtimalle başka bir rüyanın içinde bulunduğumu anlamak fazla zamanımı almamıştı.
Umutsuzca ormanın içinde dolaşırken bir yandan da düşünmeden edemiyordum. Namjoon mu, Taehyung mu? Kendime göre bir teori üretmiştim tabii, yine de iki duruma da hazırlıklı olmam gerektiğini biliyordum.
Başka bir yöne gidiyordum ama sağımdaki, gri ağaçlarla tam olarak uyuşmayan bir şey fark edince duraksadım. Ne olduğunu tam anlayamıyordum, ağaçların sıklığından şeklini tam olarak seçemiyordum ama bu bembeyaz şey her neyse merakımı uyandırmayı başarmıştı.
Önceki kâbuslarım da aklıma gelince yavaş ve olabildiğince gizli bir şekilde ilerledim bu beyaz nesneye. Nesne diyordum çünkü birkaç dakikadır hareket etmemişti, eğer canlıysa nefes alışını bile saklamakta harika bir iş çıkarıyordu.
Bunlara rağmen dikkatli olmalıydım, içimden bir ses onun canlı olmadığını iddia etse de sonuçta bu bir rüyaydı ve her şey gerçekleşebilirdi.
Önünü kaplayan ağaçtan sadece kafamı dışarı çıkardığımda içimdeki sesin haklı olduğunu gördüm. Canlı değildi belki fakat ona benzer bir şeydi; beyaz mermerden yapılmış bir heykel.
Bu heykeli iyice incelemek için yanına yaklaştım, tuhaf olan zaten ormanın ortasında bulunması ile şüphe uyandıran heykelin ne bir yüzünün ne de bacakları ve kollarının olmamasıydı. Kimin heykelinin böyle olabileceği üstünde kafa yorarken bir önceki rüyamda karşılaştığım siyah silüetler geldi aklıma, bu kesinlikle onlardan biri olmalıydı.
O anda bir tahminimin daha doğruluğunu anladım, her yerden adete fışkıran bu silüetler şehir halkından başkası değildi. En son geçirdiğim nöbetin ardından Taehyung ile sokakları turlarken sanki bir zaman makinesi ile geriye gitmiş gibi hissetmiştim. Demek ki bu kadar insan gidince şehir de büyümemişti ve turistlerin akın edip pislettiği bir yerden şirin ve güzellikleri daha keşfedilmemiş olan bir kasabaya dönüşmüştü. O kadar insanın öldüğünü bilmeseydim inanın bana bunu içinde bulunduğum süreçteki en olumlu değişim olarak değerlendirebilirdim.
Tam o kadar fazla olmalarına rağmen neden tek bir tanesine rastladığımı düşünürken heykelin arkasına bakmak aklıma geldi ve hemen cevabımı aldım. Ağaçların giderek seyrekleşerek en sonunda boş bıraktıkları alanda her rüyanın klâsiği olan eski evimizin çatısı gözüküyordu. Sadece çatıyı görebilmenin sebebi ise önü onlarca, hatta belki de yüzlerce mermerden yapılmış yüzsüz silüet tarafından çevrilmesiydi ki heykeller bununla da kalmayıp dolup taşarak ormanın içine kadar ulaşmışlardı.
Yolumu nasıl bulacağımın derdine düşmüşken onlardan bir tanesine denk geldim yine. Ancak bu seferki hareket ediyor ve simsiyahtı. Yani bu da eskiden diğerlerinin olduğu gibi, ölümünü bekleyen zavallı bir şehirli olduğunu gösteriyordu.
Bana hiç aldırış etmeden bir yere gitmeye başladı, ben de kaybedecek pek bir şeyim olmadığına karar vererek onun peşine düştüm. Bir labirentten farkı olmayan bu yerde aslında bunu yapmak neredeyse imkansız sayılırdı, neyse ki beyaz heykellerin arasında direkt göze çarptığı için bazen geride kalsam da onu kaybetmeden takip etmeyi başarmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Synesthesia ➸ taegi
Hayran KurguBana mor hissettiriyorsun Taehyung. Her an, her zaman seninle birlikte olmak istiyorum.