『24』

208 21 6
                                    

Soğuk gecede dışarıdan görülebilen tek şey olan odamın açık penceresine bakıyordum. Loş bir ışık yayan lambanın yakında değiştirilmesi gereken ampulü odayı aydınlatmaya ucu ucuna yetiyordu. Hayallerimde orada olup derin bir uykuya dalmak vardı ama bunu yapamayacağımı biliyordum.

Bir kişi için yüzlerce hatta belki de binlerce insanı feda edemezdim. Dikenlere aldırmayıp sarmaşıklarla çevrili bahçe kapısını hızlıca açtığımda kararımı da vermiş bulunmaktaydım. Artık geri dönüş yoktu.

Bahçede biraz ilerledim ancak hâlâ Taehyung’dan bir ize bile rastlayamamıştım. Nerede olabilirdi ki?

“Yoongi?”
Tam o sırada evin arkalarından gelen sakin ve meraklı bir ses duydum. Parka mı gitmişti gerçekten de? Oradaki otlar anlattığına göre kendinin bile hatırlamadığı kadar uzun bir zamandır kesilmiyormuş. O zaman neden bu saatte öyle bir yere gitmişti ki?

Köşeyi dönüp birkaç çalılığı aştıktan sonra salıncakta hafifçe sallanan Taehyung ile karşılaştım.
“Gecenin köründe burada ne arıyorsun Taehyung?”

Aşınmış beyaz boyalarıyla gerçek rengi olan koyu kahverenginin birleşiminin tuhaf bir görüntü yarattığı küçük banka geçti, ben de onun yanına oturdum.
“Bu sefer uyku sıkıntısı yaşayan ben oldum. Uyuyamayacağımı anladığımda bu güzel geceyi kaçırmayayım dedim.”

“Ama neden burası?”

Şaşırmamı anlayışla karşılayan bir ifade vardı yüzünde. Galiba biraz da gecenin köründe kalkmamın sebebinin bu olduğunu düşündüğünden pişmanlık duyuyordu.
“Ne yapmam gerektiğini düşünürken camdan dışarıya bakıyordum, o sırada burayı fark ettim. Biliyorsun, her yeri işgal eden otlardan dolayı burayla fazla uğraşmıyoruz. Ancak o kadar çok anımız var ki bu parkta... Eski günlere duyduğum özlem sayesinde tekrar burada bulunmaya karar verdim.”

Sanki kırdığı vazonun yokluğu yeni anlaşılmış ve bundan dolayı kendisine verilecek olan cezanın büyüklüğünü ölçmeye çalışan bir çocuk gibi suçlu görünüyordu.
“Seni endişelendirdim galiba. Aptallık ettim, uykunun ne kadar hafif olduğunu da biliyordum hâlbuki.”

“Sorun değil, bu yüzden uyanmamıştım aslında.”

Bunu söylediğimde sanki neden kalktığımı yüzümden okuyabilecekmiş gibi dikkatlice beni incelemişti. Biraz havaya kalkan kaşları gözümün altındaki morlukları ve ağladığımı büyük ihtimalle anladığını gösteriyordu.
“Ne olduğunu sormak istiyorum ama anlatacağından şüpheliyim.”

“Bunu sana nasıl söylerim bilemiyorum. Her neyse, önemsiz bir şey zaten.”
Geçiştirmemden pek memnun olduğunu zannetmiyordum ama bu konuda başka bir şey de yapamazdım.

“Sana söylemek istediğim başka bir şey var aslında.”
Ellerini ellerimin arasına aldım. Her ne kadar geciktirme taraftarı olsam da veda vakti gelmeye başlamıştı bence.

“Bunu daha önceden anlattım mı hiç hatırlamıyorum ama bana mor hissettiriyorsun Taehyung. Her an, her zaman seninle birlikte olmak istiyorum. Beni sevdiğin için ve şu anda yanımda olduğun için o kadar minnettarım ki...”
Önceden bunu ona söylemiş olabilirdim, aslında bundan bir önceki nöbetteki yerde hissettiğim moru ona açıklamıştım fakat şimdi her şey değiştiğinden bilmemesine karşın işimi garantiye almak istiyordum.

O, normalde hiç söyleyemediğim bu sözcükleri duyduğundan dünyanın en güzel tebessümü ile bana karşılık verirken benim ise gözlerim yavaştan dolmaya başlamıştı. Ama bunu hiç umursamadan ben de ona gülümsedim. Bilmiyordu belki fakat birlikte geçirdiğimiz son anlarımızdı bunlar, mükemmel olmalarını istiyordum bu dakikaların.

Synesthesia ➸ taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin