Cebinden bir yirmi-beş sent çıkardı. İşte onun üzerinde de, küçük, sade harflerle aynı sloganlar yazılıydı, arka yüzde de Büyük Biraderin portresi vardı. Paranın üzerinden bile o gözler insanı izliyordu. Paraların üzerinde, pullarda, kitap kapaklarında, bayraklarda, posterlerde, sigara paketlerinde, her yerde, sizi izleyen gözler ve sizi sarıp sarmalayan bir ses... Uyurken ya da uyanırken, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıdayken, banyoda ya da yataktayken, fark etmezdi, kaçamazdınız. Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey size ait değildi.Konum değiştirmiş olan güneş altında şimdi Doğruluk Bakanlığının pencereleri bir kalenin mazgallarını andırmaktaydı. Bu koskoca piramit yapının karşısında Winston'ın cesareti kırıldı. Çok güçlüydü, sarsılmasına olanak yoktu. Bin roket bombası bile yıkamazdı bunu. Yeniden, günlüğü kimin için yazdığı sorusu takıldı kafasına. Gelecek için, geçmiş için, belki de düşsel bir dönem için. Ve yazgısı ölüm değil, yok olma, tümden silinmeydi. Günlüğü sonunda küle, kendisi buhara dönüşecekti. Yazdıklarını yalnızca Düşünce Polisi okuyacak ve sonra yeryüzünden silecekti.
Tele ekranda saat on dördü çaldı. On dakika içinde evden çıkmalıydı. Saat on dört otuzda işte olması gerekiyordu.
Garip, ama saatin vuruşuyla, yiten cesareti geri gelmişti. O, kimsenin duyup öğrenemeyeceği bir gerçeği mırıldanıyordu ve bu sürdükçe, düşünceler sürekliliğini yitirmeyecekti. Önemli olan, sesini duyurmak değildi; aklını koruyarak, insanlığın mirasını sürdürmekti. Yeniden masasına döndü, kalemini mürekkebe batırdı ve yazmaya başladı:
Geleceğe ya da geçmişe, düşüncelerin özgür olduğu, insanların birbirlerinden farklı olduğu, ama yalnız yaşamadığı bir zamana, gerçeğin var olduğu ve yapılmış bir şeyin yok edilemeyeceği bir zamana:
Tekdüzelik çağından, yalnızlık çağından, Büyük Birader çağından, çiftdüşün çağından selâmlar!
Artık bir ölüyüm, diye düşündü. İşte şimdi, düşüncelerini biçimlendirmiş ve belirleyici bir adım atmayı başarabilmişti. Her eylemin sonucu, o eylemin içindedir. Yazmayı sürdürdü:
Düşünce suçu ölüm tehlikesi yaratmaz, düşünce suçunun kendisi ölümdür.
Ölü bir adam olduğunu fark ettikten sonra, elinden geldiğince uzun süre yaşamını sürdürebilmenin önemini kavradı.
Sağ elinin iki parmağı mürekkeplenmişti. İşte, insanı ele verebilecek bir ipucu.
Bakanlıkta her şeye burnunu sokan biri (büyük bir olasılıkla bir kadın, belki kum sarısı saçlı kadın ya da Roman Dairesindeki siyah saçlı kız,) öğle arasında neden yazdığını, neden eski tip bir kalem kullandığını, ne yazdığını, merak edebilir ve kendisini ilgili makama ihbar edebilirdi. Banyoya girdi, derisini neredeyse zımparalayan koyu kahverengi sabunla ellerini özenle yıkadı.
Günlüğünü çekmeceye yerleştirdi. Saklamayı düşünmek anlamsızdı, ama en azından günlüğünün fark edilip edilmediğini saptayabilirdi. Sayfaların arasına bir saç teli yerleştirmek yeterliydi. Parmağının ucu ile beyazımsı, belirsiz bir toz zerresi alarak, defter açıldığında silinecek bir yere, kapağın köşesine sürdü.
Winston düşünde annesini gördü.
Annesi ortadan kaybolduğu sıralarda ya on, ya da on bir yaşlarındaydı. Uzun boylu, etkileyici, ağır hareketleri olan, oldukça sessiz, sarışın bir kadındı, annesi. Babasının ise esmer ve zayıf olduğunu, temiz, koyu renk giysiler giydiğini, (Winston babasının ayakkabılarının ince taban köselelerini hiç unutmuyordu) gözlük taktığını hayâl meyal anımsıyordu. Her ikisi de ellili yıllar sırasında yer alan büyük temizliklerde kaybolmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1984
Actionİngiliz yazar George Orwell'in 1949 yılında yayımlanan ve kısa sürede kült mertebesine erişmiş eseri 1984, 1949 yılında yayımlanmıştır. Distopya türünde bir roman olan 1984, "Büyük Birader", "Düşünce Polisi", "101 Numaralı Oda", "2+2=5" gibi çeşitli...