15

980 60 28
                                    



Çok daha iyiydi. Eğer günlerden söz etmek uygun olursa, her gün biraz daha kilo alıyor, güçleniyordu.

Beyaz ışık ve uğultu sesi öteki hücrelerinkiyle aynıydı, ama daha rahattı. Tahta yatakta bir yastık ve battaniye, köşede bir tabure vardı. Banyo yapmasına ve sık sık kendini çinko lavaboda yıkamasına izin vermişlerdi. Yıkanması için sıcak su bile sağlıyorlardı. Yeni iç çamaşırları ve temiz bir tulum vermişler, varis yarasını merhemle sarmışlar, kalan dişlerini söküp yerine takma diş takmışlardı.


Haftalar, aylar geçmiş olmalıydı. Eğer isteseydi, şimdi düzgün aralıklarla kendisine yemek getirdikleri için, bu yolla zamanı hesaplayabilirdi. Yirmi dört saatte üç öğün yemek verdiklerini sanıyordu. Yemekler çok iyiydi, üç öğünde bir, et veriyorlardı. Bir keresinde, bir paket sigara bile vermişlerdi. Kibriti yoktu, ama kendisiyle hiç konuşmayan gardiyan ona ateş verebilirdi. İlk içtiğinde midesi bulandı, ama inat etti ve her öğünde yarımşar tane içerek bir paketi uzun süre dayandırdı.


Ona, ucuna küçük bir kalem bağlı beyaz bir yazı tahtası vermişlerdi. Önce elini bile sürmedi. Uyanık olduğu zamanlarda bile uyuşukluğu üzerinden atamıyordu. Bazen bir öğünden öbürüne kadar, kimi zaman uykuda, kimi zaman gözlerini açma sıkıntısına bile katlanmadan, düşler içerisine dalmış olarak yatıyordu.


Yüzünde güçlü bir ışık varken uyumaya alışmıştı, artık fark etmiyordu, ama düşleri daha canlılaşmıştı. Bütün zamanını düşler içerisinde geçiriyordu, gördükleri hep mutlu düşlerdi. Altın Ülkede oluyordu, güneşin aydınlattığı görkemli yıkıntılar arasında annesi, Julia ve O'Brien'la birlikte, bir şey yapmaksızın güneşin altında oturuyorlar, huzur veren konular üzerinde konuşuyorlardı. Uyanık olduğu zamanlarda da bu düşleri üzerinde düşünüyordu çoğunlukla. Kendisine verilen acılar dindiğinden bu yana, düşünme yeteneğini yitirmişti. Sıkılmıyordu, konuşmak ya da düşünmek için bir istek duymuyordu. Yalnızca kendi başına olmak, dövülmemek, sorgulanmamak istiyordu; yeterli besinin olması, temiz olması yetiyordu ona.


Zamanla uyku saatleri azaldı, ama yataktan kalkmak için bir itki, bir istek duymuyordu içinde. Tek istediği, kıpırtısız uzanmak ve gücün bedeninde toplandığını hissetmekti. Kaslarının güçlendiğini, derisinin gerginleştiğini hissetmek için parmaklarıyla bedenini yokluyordu. Şişmanladığı açıktı.


Baldırları dizlerinden daha kalındı. Bundan sonra, önceleri gönülsüzce, düzenli bir şekilde beden hareketlerine başladı. Kısa bir süre içinde hücreyi kollarıyla ölçerek hesapladığı gibi, üç kilometre yürüyebiliyordu. Çökmüş omuzlan dikleşmekteydi. Daha güç hareketlere girişince, yapamadığı şeylerin sayısı kendisini şaşkınlığa düşürdü. Kollarını uzatmış durumda tabureyi tutamıyor, devrilmeden tek ayağının üzerinde duramıyordu. Çömeldikten sonra ayağa kalkmak istediği zaman, bacak ve baldır kaslarını dayanılmaz acılar kaplıyordu. Yüzükoyun yatıp vücudunu elleriyle kaldırmayı denedi, ama boşunaydı çabası, bir santim bile kıpırdanamıyordu. Ama birkaç gün sonra (birkaç yemekten sonra) bunu da yapabiliyordu, artık. Bir zaman sonra, bu hareketi üst üste altı kez yapabiliyordu. Bedeniyle gurur duymaya başlamıştı, belki yüzü de eski durumuna gelirdi. Ama elini saçsız kalan başında gezdirdiği zamanlar, aynadan kendisine bakan, yıkıntıya dönmüş yüzünü hatırlıyordu. Aklı canlanmaya başlamıştı. Sırtı duvara dayalı, tahta yatakta oturup dizlerine de yazı tahtasını dayayıp kendisini yeniden eğitmeye başladı.

1984Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin