Bölüm 8 Elementlerin Efendisi

556 28 1
                                    

Uyandığımda çadırdaydım. Yanımda Tracy kalıyordu. Üzerini örtmüş mışıl mışıl uyuyordu. Bende öyle uyumak için nelerimi vermezdim. Gördüğümün sadece bir rüya olduğuna inandırmaya çalışıyordum kendimi, ölümlülerin gördüğü türden. Ama bunun gerçek olduğunu adım gibi biliyordum. Babam ne demişti..

"Tahmin ettiğinizden çok güçlü bir düşmanları karkarşıyasın."

"Unutma Jennette bunların hepsi karmaşa, hepsi karmaşa."

Bu cümleler zihnimde dönüp duruyordu. Sonra ne yapmıştı? Hatırladım, bunları söyledikten sonra yunanca bir dua okumaya başlamıştı ama daha ilk cümleyi bitiremeden görüşme kesilmişti. Hayret verici bir şekilde okuduğu duayı anlayabilmiştim.

Bana 'Di te ament' yani 'tanrılar seni korusun' demişti. Hah birde unutmadan Olimpos'taki karmaşadan ve güçlerini kaybettiklerinden bahsetmişti? Gerçekten kafam karıştı. Biraz daha böyle şeyler düşündükten sonra dışarı çıkmaya karar verdim.

Dışarıda uyku tulumlarının içersinde Gerret ve Jake uyuyordu. Denny ise yaktığımız kamp ateşinin başında oturmuş bir şeyler düşünüyordu. Geldiğimi fark etmemişti, bende usulca yanına gittim, oturdum ve konuşmaya başladım.

"Bakıyorum çok dalgınsın, seni bu kadar üzen ne?"

"Eğer bu görevi başaramazsak olacakları düşünüyorum, kampı düşünüyorum, Athena melezlerini kardeşlerimi; Michael'i, Kate'i. Yada diğer melezleri örneğin Ares melezleri. Yada Herm...."

O daha sözünü bitiremeden Jake'in sesini duyduk.

"Biri benim kardeşlerimden mi söz ediyor?"

Gerçekten melezler tanrı ebeveynlerini çok benziyordu. Örneğin Hermes çocuklarının hepsi mudur olurdu. Bir şeyler çalmayı severrlerdi. Ares çocukları yırtıcı olurdu. Hepsi fazla hırslıydı. Acaba Zeus melezleri nasıldı? Ben nasıldım? Düş dünyamdan Jake'in esnemesiyle uyandım.

"Jake kaç saattir uyuyorsun?"

"5-6"

"O zaman niye hala esniyorsun?"

"Ve niye bağırarak konuşuyorsun uyumaya çalışıyorum burda.."

Gerret bunları söyledi ve tekrar sesi görüştüyse dönüştü. Bunun üzerine Jake cevap verdi.

"Bir çünkü ben senin kadar çok uyumadım şimşek prenses, iki sen susasan Gerret."

"Bana bir daha şimşek kız deme"

"Tamam demem şimşek kız."

Denny beni tutmasa Jake'in boğazına sarılmıştım. Ayağımı yere vurdum ve sinirle ona baktım.

"Jake eğer girdaba bana öyle dersen yemin ederim seni mahvederim"

"Hadi ama Jen, şaka yapıyorum ayrıca kabul et hoşuna gitti."

Gözlerimi devirdim ve Denny'ye döndüm.

"Denny sende biraz dinlenmelisin."

Denny olur anlamında kafasını salladı. Çantanın yanına gidip içinden uyku tutumunu çıkardı ve içine girip uykuya daldı.

"Eeee nasılsın Jennette?"

"Iyi sayılır"

"Derken?"

"İşte ölümden dönmek çokta güzel bir duygu değil."

Sonra Jake'e rüyamı anlattım. Konuşmam boyunca hiç ses çıkarmadan beni dinledi.

"Sence bunların hepsi karmaşa derken ne demek istemiş olabilir?"

"Bilmiyorum, çok bilmece gibi konuştu. Birde beklediğinizden çok güçlü bir düşmanınız var dedi."

"Anlamıyorum, baban böyle rüyana girip neden bunları söylesinki, bence gerçekten ortada karışık bir durum var ve biz olaya ters taraftan bakıyoruz."

"Olabilir"

Bu rüya bütün huzurumu kaçırmıştı ama arkadaşlarım için rahatımışım gibi görünmeliydim.

Jake'de bir kaç saat sohbet ettikten sonra bizimkiler uyanmadan kahvaltı için meyveler ve ateş için çalı çırpı toplamaya karar verdik. Orman ıssızdı. Ama zaten bizim için de böylesi iyiydi. Çünkü insanlar varken savaşması zordu. Hem ayak altında duruyorlardı, hemde onları koruma sorumluluğu yaratıyorlardı. İnsanlar yaratıkları sis sayesinde göremezlerdi ama yaratıklar insanları görebilir, ezebilir ve yiyebilirlerdi. Biraz karışık bir durum işte..

Biraz daha yürüdükten sonra bir elma ağacı gördük. Ben tam onlara uzanmışken boynumda bir kılıç gördüm.

"Bayan, izinsiz almayı düşünmüyordunuz değil mi?"

Karşımda benden biraz uzun siyah pelerinli elinde kocaman bir kılıcı olan adam duruyordu. Yüzünü göremiyordum ama sesine bakılırsa benimle aynı yaşlarda sayılırdı. Kekeleyerek bir kaç kelime söyleyebildim. Çünkü Jake'in iki yanında iki iri yarı adam onu kollarından tutmuş ve kılıcını almışlardı.

"Be..ben sadece...bak...bakıyordum"

"Evet kesinlikle öyledir ama yapacak bir şey yok efendim sizi görmek istedi."

"Efendiniz mi?"

"Gidince görürsünüz ama önce bana kılıcınızı verme kibarlığında bulunursunuz herhalde."

Ona kılıcımı verdim ve sert bir bakış atıp bir kaç adım ilerledim. Beni arkadan itekleyince daha hızlı yürümeye başladım. Ama Jake direniyordu o yüzden en sonunda onu sürüklemeye başladılar.

İleride ahşaptan yapılmış bir ev vardı. Duvarları siyaha boyanmıştı. Ev ürkünçtü ama şaşırtıcı derecede bakımlıydıda. Evin eski olduğu belliydi ama bunun görünüşüyle alakası yoktu. Ev eski tarz evlerdendi. Bunu bilmesem evi yeni yapılmış sanabilirdim.

Evin önüne gelince durduk. Boğazıma Kılıç dayayan adam yere elini havaya kaldırdı ve kapı açıldı. İçerisi göründüğünden çok daha büyüktü. Ortada gösterişsiz bir taht vardı. Üzerinde 40 yaşlarında gösteren, hafif sakallı, bronz tenli ve gözlerinin rengi sürekli değişen bir adam oturuyordu. Bizi getiren adam eğildi ve bize de aynısını yapmamızı söyledi ardından da onu selamladı.

"Yüce efendim, istediklerinizi getirdim"

Adam gülümsedi ve işaret parmağını devam et dercesine yanımdaki adama kaldırdı. O da bize dönüp anlatmaya başladı.

"Adım Polm. Efendime hizmet etmeye ve ona ihanet etmemeye yemin etmiş sadık bir hizmetkârım. Ayrıca ona ihanet etmediğim sürece ölümsüzümdürde."

Ondan sonra tahtaki adam devam etti.

"Ben Pheris. Titan Promethus'un manevi oğluyum. Elementlerin efendisiyim. Su, ateş, hava ve toprağın bükücüsüyüm. Aynı zamanda da 4 elementi temsil eden Kadesseus'u yapan büyücüyüm" dedi kalın bir sesle.

Arkadaşlar lütfen önyargınız okuyun macera daha yeni başlıyor. Teşekkürler... :)))

OLİMPOS ve MELEZ MÜCADELESİ 1 # Kayıp TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin