2

49 28 5
                                    

Ölüyorum ben her geçen gün biraz daha ölüyorum. İlk önce hiç geçmez sandım bu acı. Ama sonra fark ettim ki geçicek. Ölü bedenim buluştuğunda onun için ayrılan toprak parçasıyla hasretleri son bulucak ve bu acı geçicek.

Halam beni oradan alıp eve getireli bir kaç dakika olmuştu. Harap bir haldeydim. Aşırı derecede üşüyordum.Eve girdiğim anda duşa girmiştim. Duştan çıkıp üzerimi giyindim ve telefonu elime aldım. Instagramda bir istek vardı. İsteğin sahibine baktığımda bugünkü çocuk olduğunu fark ettim. Adı Savaş'tı. Umursamazca isteği kabul ettim ve telefonu kapadım. Ama daha sonra merakıma yenik düştüm ve telefonu açıp istek attım. İsteğim anında kabul edildi. Fotoğraflarına bakmaya başladım. Daha sonra yaptığım şeyin saçmalığının farkına vardım ve telefonu kapadım.

Sabah alarmın çok sinir bozucu sesiyle uyandım. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve üzerimi giyinmek için dolabımı açtım. Bu sırada halam içeri girdi (ben kendimi toparlayana kadar burada kalacaktı).
"bende seni kaldırmaya geliyordum. Yemek hazır kızım giyin sonra aşağı in" dedikten sonra odadan çıkıp kapayı kapadı. Üzerimi giydikten sonra çantamı da alıp aşağı indim. Tam kapıdan çıkarken halam beni durdurdu.
"Yemeğini neden yemiyorsun?" diye sordu benim için çok üzüldüğünün farkındaydım ama buna rağmen
"aç değilim görüşürüz" dedim ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Halama böyle davranmak her ne kadar beni mutlu etmese de ona her baktığımda tekrar babamı görüyordum ve bu canımı acıtıyordu. O sanki benim ölü hatıralarımın içinden çıkmış eksik bir parça gibiydi ve ben onu tamamlayamıyordum.

Okula vardığımda O çocuğun yani savaşın da bahçede olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Çünkü birkaç metre önümdeki bankta arkadaşlarıyla oturmuştu. O da beni fark edince gözlerimin içine bakmaya başladı. Derin mavi gözleri kıvançla parlarken dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Dün yaptığım şey aklıma gelince utanç midemi kavurmaya başladı. Gözlerimi ondan kaçırdım. Ve yere bakarak ufak adımlarla sınıfıma.doğru yürümeye başladım.

Dün oturduğum yere oturmuştum. Savaş da yavaş adımlarla sınıftan içeri girdi ve yanıma oturdu. Dikkatli bi şekilde suratımı incelemeye başladı. Sanki Ünlü bir tabloymuş gibi bakıyordu. Her zerresini ezberlemek ister gibi.
"Hayatında ilk defa mı çirkin görüyorsun" dedim dalgayla karışık bir şekilde.
Hafifçe gülümsedi ve başını öne çevirdi. Sonra tekrar bana döndü ve "şey düşündüm de acaba numaranı alabilir miyim sonuçta sınıf arkadaşıyız" dedi ve şirince gülümsedi. Bu aralar bu kalbimdeki yükü atmak için bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı ve savaş da güzel bir seçenek gibi duruyordu.
"tabi neden olmasın" dediğimde çarpık bir şekilde gülümsedi. Bende bu gülümsemesine karşılık olarak sahte ve buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim ve telefonunu alıp numaramı yazdım.

Nihayet ders bittiğinde
midem kazınmaya başladığı için kantine indim. Kantin oldukça büyüktü. Bir karışık tost ve çikolatalı süt aldım ve masalardan boş olan bir tanesine oturdum. Oturmamla birlikte yanıma bi kız geldi. "oturabilir miyim?" diyerek hafifçe gülümsedi. Başımı olumlu anlamda sallayınca. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri vardı. Çok sevimli bir mizaha sahipti.
"ben Su" dedi ve gülümsedi
"bende Yıldız memnun oldum" diyerek gülümsemesine hafifçe karşılık verdim.

Son zil çalınca Suyu sınıfımın önünde beklerken buldum. Kantinde konuşurken aynı mahallede oturduğumuzu fark etmiştik sanırım birlikte gitmek için beni bekliyordu.
"Merhaba" dedi ve içten bir şekilde gülümsedi.
"Merhaba"
"Çok yakın olduğu için birlikte gidebiliceğimizi düşünmüştüm"
"tabi olur" dedim ve gülümsedim.
Bu sırada savaş sınıftan çıktı mavi gözlerini gözlerime dikti. Suratından belli belirsiz bir gülümseme geçti ve arkasını dönüp gitti. Kafamı tekrar Suya çevirdiğimde şaşkınca bana bakıyordu. Ne olduğunu sorarcasına ona baktığımda ise kendini toparladı ve cevap verdi.
"Abim sana neden böyle baktı"
"nasıl bakıyor" diye sordum merakla bu konu içimin kıpır kıpır olmasına sebep olmuştu anlamsızca.
"Bişey yok sen beni takma" dedi ve huzursuzca gülümsedi.
Onu daha yeni tanıyordum ve bu yüzden ısrar etmemeye karar verdim çünkü bu haraketimin onu sıkacağını düşünmüştüm.  Birlikte yürümeye başladık. Her ne kadar ona baktığımda gülümsesede onda bi gerginlik olduğunu sezmiştim.
Evime vardığımda evimi işaret ederek "burası benim evim yarın görüşürüz" dedim ve içten bir şekilde gülümsemeye çalıştım. O da gülümseyerek "görüşürüz" dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı.

Üzerimi değiştirdikten sonra yatağıma oturdum ve telefonumu kurcalamaya başladım. Bilinmeyen bir numaradan bir mesaj vardı.
"Merhaba çirkin ördek yavrusu"
bunun kim olduğunu anlamam sadece bi kaç saniyemi almıştı. Bu Savaş'tı.
"Merhaba" yazdım ve suratımda istemsizce bir gülümseme oluştu. Bu gülümsemeyle birlikte aniden içimde bir ürperti hissettim. Pişmanlık adeta midemi kasıp kavuruyordu. Annem soğuk toprağın altında iken ben burda tanımadığım bir çocukla mesajlaşıyordum. Bi kaç gündür içimde tuttuğum üzüntülerim su yüzüne çıktı. Gözyaşlarım istemsizce akmaya başladı. Çektiğim acı kalbimi yakıyordu adeta. Boğuluyordum. Onları yerin altında, soğuk topraklarda olduklarını düşündükçe boğuluyordum. Daha bi kaç gün önce sarılmıştım ona ama bu öyle umursamaz bir sarılmaydı ki. Içime kokularını bile çekememiştim son kez. Düşüncelerim arasından sıyrılmamı sağlayan şey telefonumun mesaj sesiydi. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silerek telefonu elime aldım. Mesajın Savaştan geldiğini gördüm.
"Aşağı in seni almaya geliyorum" yazıyordu. Belki de bu kafamı dağıtmam için bir seçenekti. Ve ben bu seçeneği reddetemicek kadar acınası durumdaydım.
"Tamam ama adresimi nereden biliyorsun?" yazdım.
"güvenilir kaynaklarım var:)) Beş dakika sonra oradayım hazır ol" yazdı. Acılarımı bir kenara itip tozlu raflara kaldırdım ve Telefonu kapatıp  hazırlanmak için dolabın karşısına geçtim.

Kapıyı açtığımda siyah bir Mercedese yaşlanmış sekilde beni bekliyordu. Üzerinde siyah bir kot, siyah bir tişört ve siyah bir kot ceket vardı. Mavi gözleri gözlerimle buluştu. "güzel olmuşsun çirkin ördek" dediğinde manasızca yanaklarım kızardı. Arabanın yanına geldiğimde kapımı açtı ve girmemi bekledi. Arabaya bindikten sonra arabanın etrafından dolanıp sürücü koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırdı ben ise sadece onu izliyordum. Gerçekten yakışıklılığı nefes kesiciydi çıkık elmacık kemikleri ve çok düzgün bir burnu vardı. Neden benimle buluşmak istediğini kavrayamamıştım. Ben sıradan bir kızdım. Açık kahve saçlarım ve yeşil gözlerim vardı. Ben düşüncelerime dalmış giderken arabanın durduğunu fark ettim. Kafamı kaldırmamla birlikte gözyaşlarım yanaklarımdan hücum etmeye başladı. Burası annem ile sürekli geldiğimiz kayalıklardı. Annemle bu kayalıklara oturur denizi izlerdik. Anneme ilk kavgamı burda anlatmıştım. İlk bana çıkma teklifi eden çocuğu bile burada söylemiştim anneme. Ama artık ne denizi izliyebilicek bir annem vardı nede buraya gelicek cesaretim ama şu an buradaydım daha tamamen tanımadığım bir çocukla buradaydım. Gözlerimi derin mavi gözlerine çevirdim. Akan gözyaşlarım arasında ona soru sorar bir şekilde bakıyordum. Elini yanağıma koydu ve gözyaşlarımı sildi. Bu hareketi nefesimin kesilmesine ve kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu.

"Ağlamak sana yakışmadı, çoban yıldızı"

Midemdeki Ölü KelebeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin