4

28 22 6
                                    

  İçimi tamamen boşaltıp eve geldiğimde saat gece ikiydi. Halamı uyandırıp bir ton soru sormasını çekicek gücü kendimde bulamadığımdan anahtarımla kapıyı en sessiz şekilde açıp içeri girmiş ve küçük adımlarla koşup kendimi odama atmıştım. Yatağa oturup telefonumu elime aldım. Biraz telefona baktıktan sonra sıkıldım ve elime uğultulu tepeleri aldım. Bu kitabı 12 kez okumuştum. Sayfaları çevirdim ve en sevdiğim sözlerden birinde durdum.
"Ona olan aşkımı 'asla sözcüklere dökememiştim,' ama eğer bakışlarında bir dili varsa, dünyanın en aptal insanı bile onun için deli divane olduğumu anlayabilirdi."
Bu cümle her zaman gülümsememe neden olurdu. Beni biri bir gün bu kadar sevecek mi diye düşünüp uyuduğum geceler o kadar çoktu ki. Bazende ben birini bu kadar çok sevebilir miyim diye düşünürdüm. Sonra çaresizce bu düşünceden vazgeçer kendime aşık olmamak için telkinlerde bulunurdum. Çünkü ben korkuyordum. Her ne kadar çoğuna saçma bir düşünce gibi gelse de şu dünyada en çok korktuğum şeydi benim aşık olmak. Birine kendimden çok değer vermekten korkuyordum. Artık en büyük acının dibinde olsam da aşk acısı çekmekten korkuyordum. Annem hep "hayatında bir kere aşık olur insan çünkü aşk o kadar kudretli o kadar kutsal bir duygudur ki. O yüzden nolursa olsun aşık olmaktan korkma çünkü aşk bu dünyadaki en güzel duygudur" derdi. Annemin düşüncelerine önem versem de her bu düşünceler aklıma geldiğinde aşık olmayacağıma dair kendime sözler verirdim. Dudaklarıma buruk bir tebessüm yerleşti. Ne kadar çok değişmişti onlar gideli. Mesela artık kendime sözler vermiyordum. Yada annemin o bana her gün tekrarladığı ve benim anne yeter diye kızdığım sözleri söylenmiyordu artık bana. Ama şimdi duymak için canımı verirdim. Kendimi bu efkârlı düşüncelerden uzaklaştırmak istercesine kafamı salladım. Yataktan kalktım, kitabımı masaya bıraktım ve pijamalarımı giydim. Babamın bana aldığı pijamalarımı.. Akan bir damla gözyaşını elimle sildim ve yatağımın içine girdim. Gözlerimi kapadım ve ailemi görmek için dua ederek kendimi uykunun kasvetli kollarına bıraktım.

Sabah yine alarm ile uyandığımda oflayarak kalktım ve beni bu saatte uyandıran eğitim sistemine saydırmaya başladım. Lavaboya girdim. Aynada kendimi incelemeye başladım. Ne olmuştu bana böyle? Hangi ara bu kadar çökmüş ve yıpranmıştım. Mor göz altlarım günlerdir taranmamış saçlarım. Elime tarağımı aldım ve sanki bu tüm yaşanmışlıkları geri alacakmış gibi saçlarımı taramaya başladım. İşim bittiğinde bitkinle üzerimi değiştirdim ve çantamı alıp aşağı indim. Halam telefonda hararetle biri ile konuşuyordu.
"Evet, tamam murat bu akşam geri dönüyorum her ne kadar kötü halde olsa da yalnızlığa ihtiyacı var, evet, tamam, anladım murat, tamam görüşürüz"
Halama soran gözlerle baktım ona ihtiyacım olduğunu anlatmaya çalıştım gözlerimle fakat o anlamadı ya da sadece anlamak istemedi.
"Yıldız ben gidiyorum"
Her ne kadar kalmasını istesem de anlayışla başımı salladım. Yanıma geldi ve beni kendine çekip sarıldı. Kokusunu içime çekip bende ellerimi ona sardım. Kal demek istedim, beni burda anılarımla baş başa bırakma demek istedim ama demedim. Sadece sarıldım ve birinin daha hayatımdan gidişini izledim.

Okula girdiğimde gözlerim savaşı aradı. Savaşı bir bankta düşünceli şekilde otururken görünce içimi bir mutluluk kapladı. Onu burda sağlıklı bir şekilde görmek içimi huzurla doldurmuştu. Oturduğu banka gittim ve çantamı kucağıma alarak yanına oturdum. Bir an ne diyeceğimi bilmesem de sonunda "Selam" dedim.
"Selam yıldız"
"Belki beni ilgilendirmez ama sadece meraktan, neredeydin?"
"Kaçıyordum"
Anlam veremeyerek gözlerine baktım.
"Neyden?"
Sorduğum soruya cevap alamayınca sesimi yükselterek tekrar sordum.
"Neden kaçıyordun?"
Birşey söyleyecek gibi yüzüme baktıktan sonra yüzünü çevirdi.
"Sonra görüşürüz yıldız" dedi ve çantasını alıp yanımdan kalktı.
Beni soru işaretlerimle ve bilinmezliklerle baş başa bıraktı.

Sınıfa girdiğimde Savaşın yanının dolu olduğunu gördüm. Yanında tanımadığım bir erkek oturuyordu. Bunu sırf oraya oturmamam için yapmış gibi hissetsemde umursamadım ve arkadaki boş sıraya oturdum. Her zaman ki gibi kulaklığımı çıkardım ve son feci bisikletin bikinisinde astronomi şarkısını dinlemeye başladım. Savaşın delici bakışlarını üzerimde hissetsemde ona bakmak istemiyordum. Kendimi şarkıya verdim.

"Ölü denizciler, kayıp galaksiler
Buldum! Gözlerindeler.
Senden tek istediğim geçmişin, geleceğin benim olsun.

Yaz gelirken karışır böyle şeyler
Neşeyle endişeler
Ayak bastığı her yerdeler
Üzerimden gemiler geçer kaldırma kuvvetimdekiler.
Burası benim krallığım

Sıkılırsan güneşten, gece oluruz erkenden
Sen istersen
Karşılığında istediğim geçmişin geleceğin
Benim olsun."

Şarkı o kadar güzeldi ki her dinlediğimde adeta büyüleniyordum.
Sözleri karşısında nutkum tutuluyor, beni heyecanlandırıyordu. Üzerimde hâlâ Savaşın bakışlarını hissetmekteydim. Edebiyat Hocası sınıfa girince kulaklığımı çıkarıp çantama tıktım. Dersin boğuculuğuna kendimi bıraktım.

"Öldü mü?" Diye sordu Su meraklı gözlerle bakarken.
"Hayır, sevgilim hiç olmadı"
Şaşkınlıkla gözlerime bakmaya devam etti. Su ile kantinde oturuyorduk ve o bana kaç sevgilim olduğunu sormuştu hiç olmadığını itiraf ettiğimde de böyle saçma bi sonuçla karşılaşmıştım.
"Yani cidden hiç olmadı mı?"
"Daha kaç kez evet demem lazım"
Bıkkınlıkla gözlerimi devirdim.
"Bir kez bile mi olmadı?"
Kendimi tutamayıp kahkayı bastım neden bunu bu kadar büyütüp şaşırdığına anlam veremiyordum. Tepkileri cidden komikti. Bana neden güldüğümü sorarcasına baktığında kendimi topladım ve omuzlarımı silktim.
"Su allah belâmı versin ki sevgilim olmadı" derken kendimi gülmemek için zor tutuyordum. O an birden gülmem kesildi. Sanki gülmek benim için en büyük günahmış ve ben bu günahı işlemişim gibi hissetim. Yavaş yavaş soldu suratımdaki mutluluk ve yerini her zamanki melankolik ifadeye bıraktı. Su biraz şaşırmış olmalıydı ki bu ani ruh değişimime şaşkınlıkla bakıyordu.

Sen gülemezsin Yıldız çünkü eğer gülersen ihanet etmiş olursun. Acılarına ihanet olmuşsun. Eğer gülersen midendeki ölü kelebekler canlanır ve mezarlarına ihanet etmiş olursun..

Aklımdan bu düşünceler geçerken doğru diye düşündüm. Ben gülemem. Gülmek yasak bana. Du dünyadaki zehirli meyvem benim gülmek.  Çünkü gülersem ölü ruhuma ihanet etmiş olurum bedenim arzularıma hükmederken. İşte bu yüzden sildim suratımdaki gülümsemeyi. Gülmemelisin diye tekrarladım. Ölü olan bir insan gülmemeli. Gülmemelisin..

Midemdeki Ölü KelebeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin