Bölüm 3: Başlangıç

21 2 2
                                    


7 GÜN ÖNCESİ . 08.03.2019

Sıkıcı bir ofis hayatı, koşturan insanlar, ellerinde telefonla birbirini arayıp takip eden tacizci tipler. Etrafım insan olarak söyleyemeyeceğim yaratıklarla çevrilmişti. Çay makinasından çay alırken sana çelme takan, kafasını sırf eğlence olsun diye fotokobi makinasında resmini çeken çaylaklar.

Başlarda kendi ofis alanımda etliye sütlüye karışmayan bir müşteri danışmanıydım. Gelen çağrıları cevaplar, arayan kişilere yardımcı olmaya çalışırdım. Senelik 7 gün ücretli izin hakkımda ne yapacağıma dair bir fikrim bile olmadan sabah 7 akşam 8 e kadar dolu dolu mesai yapar birde gecenin angaryası olarak nöbete kalırdım.

Kendime sürekli işimi çok sevdiğimi söyler,ama kendimden bile daha çok nefret ederdim. Kırdığım sayısız klavye, parçaladığım ekranlar ve sinirlerime hakim olamadığım için elimden kaçırdığım çıtır kızlar. Karşı masamdaki güzel gözlü kız olmasa çoktan yakardım ofisi okadar nefret etmeye başlamıştım hayatımdan.

Tam o sıradan günlerden birisiydi. 8 mart 2019 yazıyordu takvimde. Takvimi her zamanki gibi yırttım. Arkasındaki saçma erkek ve kız isimlerini bile okumadım. El yıkamanın Adabı adlı saçma bir yazı bile vardı. Kim bir takvim yaprağından el yıkamanın adabını öğrenirki zaten?

Önce banyo sonra üstüme o sıkıcı gömleğimle kıravatımı giydim. Siyah ceketim dünkü iş çıkışında sıkıcı ofis arkadaşlarımın şakasına maruz kaldığı için çamur içindeydi.O yüzden siyah süveterimi giydim.

Sıkıcı sabah metrosuna bindiğimde hiç tanımadığım yüzlerce insanla akraba olurcasına yolculuğumu tamamladım. Binmek kadar inmeninde zor olduğu bu kalabalık şehirde kaç kere durak kaçırmışlığım vardır. Yüzlerce insan her sabah evlerinden çıkar koşar adım sıkıcı işlerine gider, akşama kadar sahta kahkahalar gülüşler derken akşam sıkıcı evlerine geri dönerler.

Lanet şehir, senden kurtulmam lazım diye düşüne düşüne şirketimizin buludunduğu o görkemli 55 katlı binaya yaklaştım. Sanki bir maraton koşusundaymışız gibi ofis arkadaşlarımla yarışmaya başladım. 

İlk kazanana "bravo" diyeceklercesine insanlar birbirini çiğnercesine asansörlere doluştu. Asansöre bindiğimde aklımdaki tek bir düşünce vardı. "Nefret ediyorum,Kesinlikle nefret ediyorum.".

Bir biri ile formalite icabı konuşmak isteyen yalakalar, kankaymış gibi davranıp birbirine yürüyen ilişkiler ve saçma sapan hikayelere inanmış patronlar.

Hepsi koca bir yalandan ibaret. Hayatı oldum olası hep sorgularım. Var olmanın amacı nedir? Yok olmak nedir? Yok olabileceksek neden var olduk? Saçma sapan düşüncelerle  zihnimi allak bullak ederken kendimi yine sıkıcı masamda buldum.

Aslında herşey tam şuan da başlamıştı. Yok olmanın anlamını hiç bukadar yakından sorgulamamıştım. Yani ölmek kolaymıydı acaba? Tüm dertlerden tüm sıkıntılardan kurtulabilirmiydim? Aslında merak ettiğim en önemli konu. Öldükten sonra ne olacaktı? Cennet veya Cehennem. Hangisini haketmiştim acaba.

Karşı masamda oturan güzel bakışlı kız bile bu düşüncelerimi değiştirememişti bu sefer. Ayağa kalktım asansörün olduğu koridora ilerledim. İnen kalabalıktan sonra binen kalabalık ordusuna karıştım ve kendimi 55. katta buldum. Burası çatıya çıkan bir merdiven ve kırmızı bir yangın dolabından ibaretti. Merdivenden yukarıya çıktım. Tabiri caizse 56. kat hizasındaydım. Rüzgar var gücü ile yüzüme vuruyordu. Helikopterler için yapılmış inme pistinden ilerdim. Çatının ucuna geldim. 

Herşeyden nefret eden ben ne yapacaktım? Hayattaki amacım neydi? Var olmamla yok olmam arasındaki farkı çalıştığım şirket bile fark etmeyecekti nasıl olsa. Sadece borç taktığım bankalar. En çokta onlara gülecektim diğer taraftan. Arkamda varisimde olmadığı için çektiğim kredilerin üzerine soğuk bir su içebilirlerdi.

Gökdelenin çatısı düzdü. Çatının kenarındaki korkuluğa çıktım. Aşağıya baktım. Vızır vızır geçen arabalar, koşturan insan ordusu. Birazdan gökden düşeceğimi bile bilmeyen karınca misali sistem köleleri.

"Bekleyin beni Geliyorum" desem çokmu klişe olurdu? Madem bir kere ölecektim adam gibi bişey söylemeliyim. Sessizlik içinde atlamayı tercih etmek gerekti. Yavaşca bıraktım kendimi boşluğa. Biraz sendeledim. Sonra rüzgarın ve düşmenin hızıyla birivme kazandım. Yalandı hayatım film şeriti gibi geçmedi gözümün önünden. Sadece merak uyandı acaba canım acırmı? Yaşamaktan daha fazla acırmı yani?

Son saniyelerimi saçmalayarak geçirdim.

3

2

1

"DONK" paramparça olmuş beynim yoldan geçen ticari bir taksinin üzerine yapıştı. Bağıran insanlar ve umursamadan telefonla görüntü alan gerizekalılar. Bir anda karardı herşey...

KAÇ DEFA ÖLEBİLİRSİN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin