Bölüm 3: Arayış

48 5 3
                                    


***

Birden sıçrayarak uyandım. Telefonum çalıyordu. Ne zaman uyumuştum ben ve beni Burak'ın odasına kim getirmişti. Telefonuma uzandım arayanı görünce heyecandan telefonu düşürdüm. Hemen uzanıp açtım.

"Burak..."

"Damla şey aramışsın da uyuyordum ben o ara duymadım. Kusura bakma"

"Ben de şey sanmıştım" doğru kelimeyi bulamadım.

"Ne sandın? Aramalarını görmezden geldiğimi falan mı?"

Yutkundum beni çok iyi tanıyordu. "Aslında evet"

"Sana kırgın olmam seni görmezden geleceğim anlamına gelmez" zoraki bir kahkaha attı. Gülüşünde neşeye dair hiçbir şey yoktu daha çok acı ve üzüntü vardı. Belki de keder. "Zaten istesem de yapamam ki bunu. Ah orada saat kaç ben seni uyandırdım değil mi?" saate bakmak için telefonumun ekranını açtım saat 03.40'dı.

" Hayır sorun değil hatta aramana çok sevindim"

"Seni uyandırmak istememiştim ama öyle düşüncelere kapılacağını tahmin ettiğim için aramak istedim"

Derin bir nefes aldım asıl konuya gelmek istiyordum artık "Burak ben..."

"Damla inan bana hiç sırası değil. Ben hâlâ senin dediklerinin etkisinden kurtulabilmiş değilim. Bana biraz zaman ver. Daha sonra konuşalım bunları." O an bütün planladığım kelimeler, cümleler aklımdan uçtu. Böyle bir cevap hayal etmemiştim. Onun da söyleyeceklerime ihtiyacı var diye düşünmüştüm. Hatta belki beni affederdi. Anladım ki söyleyeceklerimi duymaya ondan çok benim ihtiyacım vardı.

"Neyse bırakayım da uyu sesini duymak çok güzeldi ayrı olsak da buna ihtiyacım varmış"dedi usulca

"Benim de ihtiyacım varmış sana"

"İyi geceler.."

"Sana da.." telefonu kulağımdan ayırıp kapatıyordum ki Burak'ın bir şey fısıldadığını duydum. "seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Her şeye rağmen..." Benim duymamam için o kadar kısık sesle söylemişti ki bunu ev bu kadar sessiz olmasa asla duyamazdım. İçime bir yumru oturmuştu. Anlaşılan gecenin kalanı çok daha uzun olacaktı.

***

"Ders kimin ya?" diyerek kaldırdım başımı. Hâlâ uykum olduğu için ağzımı yarım yamalak açabiliyordum ama İrem'in beni her türlü anlama gibi süper güçleri vardı.

"Kebapçı Nuri."dedi bıkkın bir sesle

"Adama öyle seslenmeyin ya. Mis gibi öğretmen işte." diye savundum Nuri Hocayı. Herkesi sorularıyla şişe geçirdiği için kebapçı olarak bilinirdi öğrenciler arasına ben severdim biraz ders çalıştıktan sonra bilinmeyecek sorular değildi sordukları.

"Tabii seni seviyor, senin tuzun kuru kızım. Peki ya biz? Hiç acımadan şişliyor bizi. Daha çok gencim anlıyor musun? Yaşamak istiyorum ben." Efe olayı dramatik bir hale çevirmişti her zamanki gibi.

"Sanki ben babasının kızıyım. Çalıştığım için seviyor beni siz de çalışın sizi de sevsin banane" diye savundum kendimi ama karşı taraftan cevap gelmeyince kafamı kaldırıp ne olduğuna baktım. Nuri hoca çoktan sınıfa girip masasına geçmişti.

"Damla kızım kim yok?"

Hemen sınıfa bir göz gezdirdim. "Samet, Kazım ve Melike yok hocam"

Gözlüklerinin arkasından bana baktı "Neredeler?"

"Bilmiyorum hocam ben"

"Bu sınıfın başkanı sen değil misin kızım? Arkadaşlarının nerede olduğunu neden bilmiyorsun?" kızgın bir halde bana bakıyordu. Sorduğu soruların cevapsız kalmasını hiç sevmezdi.

"Hayır hocam ben başkan değilim. Başkan Güzin. Yardımcısı da Merve."

Nuri hoca şaşırmış gözüküyordu. "O zaman niye üstüne vazife olmayan şeylere karışıyorsun sen? Neyse. Başkan buraya gel.." Güzin ve Nuri hoca kim yok onu tartışırken ben oturdum Efe ise vakit kaybetmeden arkasına döndü ve kıs kıs gülmeye başladı.

"Damla şişlenmek biraz ağır geldi sanırım. Gözlerin yaşarmış sanki kardeşim."

"Boş konuşma Efe. Ne şişlenmesi" dedim ve gözlerimi devirdim

"Evladım!" diye kükredi Nuri hoca. "Ben benim dersimde konuşulmayacak diye kaç kere dedim" ben özür dilemek için ağzımı açmıştım ki Efe kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı.

"Ama hocam biz dersle ilgili konuşuyoruz. Damla'ya bir soru sordum onu cevaplıyordu."

"Neymiş bu dersle ilgili konu?" derken bir kaşını havaya kaldırmıştı Nuri Hoca.

"Hocam şimdi Recaizade Mahmut Ekrem'in yeniyi savunurken eskiyi kendi halinde bırakmaması ve önüne gelen herkesi sürekli eleştirmesini bu duruma bakılarak yeniyi savunanların öncüsü olmasını aynı zamanda Serveti Fünun yazarlarının ve şairlerinin üstadı olarak görülmesini neye bağlıyorsunuz?" Derin bir nefes aldı cümlesini bitirdiğinde nefessiz kalmıştı. Herkesin ağzı açık kalmıştı.

"Ne diyorsun evladım sen?" diye sinirlendi Nuri hoca. Efe ise onu daha fazla kızdırmamak için "Saygılar hocam" diyerek yerine oturdu.

"Nuri hocada Efe'nin zevzekliğine takılmadan devam etti dersine. Efe arkasına döndüğünde ise bizim ağızlarımız hala açıktı. "Ne? Nasıl? Nereden biliyorsun sen bunları? Doğru söyle gizli gizli ders mi çalışıyorsun bizden habersiz?" diye çıkıştı İrem. "Yok be ne işim olur. Geçen bir kız hikaye atmış edebiyat seven erkek arıyorum diye bende biraz araştırdım kıza bu mesajı attım kız şok. Direkt numarasını yolladı." Bana göz kırpıp önüne döndü. O ara Nuri hoca ders işlemeyi bitirip soru sormaya başlamıştı. Listeye göz atıp İrem'in ismini söyledi.

"İrem söyle bakalım kızım Servet-i Fünun şairleri nasıl şairleridir?" İrem pis pis sırıtarak cevap verdi. " Sizden iyi olmasın çok iyi şairleridir hocam"

"Kızım ben onu sormuyorum nasıl şairlerdir yani ne için yazarlar"

"Ünlü olmak için hocam"

"Otur otur yerine zevzek sen söyle Damla ne için yazarlar?"

"Anlaşılmak için değil sanat yapmak için"

"Efe sen söyle bakalım şairlerin isimlerini"

"Messi, Ronaldo, Neymar..."

"Saçma saçma konuşma bunlar futbolcu oğlum şiar değil"

"Bunlar kalemle şiir yazmıyor olabilirler hocam ama şiir gibi gol atıyorlar"

"Lüzumsuzlar zevzekler sür.." kelimesini bitirmeden zil çaldı ve kitaplarını bir hışımla toplayıp yüzümüze bakmadan sınıftan çıktı.

İKİNCİ ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin