Susan ayağa kalkmama yardım etti ve yerde hazırlanmış olan kahvaltı masasına kadar kolumun altına girdi.susan akasya çiçeği ve av etiyle harikalar yaratıyordu ancak bu yemekte av eti yerine akasya özü sürülmüş buğday ekmegi vardı.David bana bugün avlanamayacagimi bu nedenle susanla gorev değiştirecektik.David ise yine okuldaki isine gidecekti.ancak bir sekilde onu peter ile gidebileceğine ikna ettim.böylece öğleden sonra kucağımda Jonathan,verandadan aşağı indim.birkaç metre otedeki kapıyı calinca icimde hala bir merak vardı:acaba peter benim hastalığımdan haberdar miydi?Nymphea kapıyı açana kadar bunu düşündüm.en yakın dostumun bosuna benim için kafa yorup endiselenmesini hiç istemezdim.Nymphea ile bir süre havadan sudan konuştuktan sonra Jonathani kucağımdan indirip geldiğimizden beri Nympheanin eteğine saklanmış olan daisyyle içeri girmesine izin verdim.sonra petera seslendim.yorgun ama neşeli adımlarla bana yaklaştı ve "hadi gidelim." dedi.böylece peter ile birlikte ormanın derinliklerine dalana kadar çit çıkarmadan yürüdük.sonunda bizim için kutsal olan golün kıyısına gittik.Buranın kutsal olmasının nedeni peterin ilk defa benimle tanıştığı yer olmasıydı.o günden sonra ailelerimizi tanistirana kadar hep gizlice burada buluşmuştuk.bir gün çok sinirliydim çünkü sevgili kedim kalp o gün kaçmıştı.peter beni yatıştırmaya çalışırken sürekli ona bağırıyordum.en sonunda asıri derecede sikilan peter çenemi kapamam için dudaklarını benimkilere yapıştırmıştı.ilk basta çok garipsemis,ancak sonra ısı oluruna bırakmaya karar vermiştim.dudaklarimiz birbirinden ayrildiginda birkaç dakika sarhoş sarhoş uzanmıştık.hatta kafamı arkaya atınca saclarım gole düşmüştü.ve iste yine oradaydik...bu gol beni hayata bağlıyordu.annem öldüğünden beri neredeyse her gün buraya geliyoruz.peter ile benim biraz avlanacagimi onun ise yakacak odun toplamasını söyledim.basını salladı ve ters yonde yürümeye başladı.ben daha o zamandan bir tavşanı gözüme kestirmistim.yavaşca ona yaklaştım ve iyice ona sokuldum.tavşan her zamanki gibi bu yaklaşımımdan rahatsız olmamıştı.yanına geldigimde kulaklarını havaya dikti ve kafasını kaldırdı.o anda beni gördü.daha ilk adımını atamadan hancerimi tam dalagina sapladım.sonra bir geyiği havadan attığım mutfak bicagiyla yere serdim.uç saatlik ayrı süremizden sonra gole geldigimde elimde uç tavşan,bir geyik,bir tane de sincap vardı.o da yaklaşık iki kilo odun ve birkaç kilo yakacak malzemesi getirmişti.öğle yemeğimiz için bir tavşanı paylaşacaktık.bunun için ben ateş yakmaya,peter da tavşanlardan birinin tüylerini yolmaya başladık.birbirimizle hiç durmadan konuşuyorduk.benden mutfak bıçağını istedi.ona bıçağı fırlattım,yakaladi havada.bu defa da tavşanın derisini yüzmeye başladı.ben coktan büyük bir ateş yakmıştım bile.Nympheanin halini sordum.giderek duzeldigini söyledi.artık geceleri histeri krizi geçirmiyormuş.daisyyle sandra da artık geceleri daha rahat uyuyormuş.evde hala babalarının yasını tutuyorlar.yaklaşık bir yıl oldu öleli.ne diyebilirim ki,ikimiz de bu kır saçlı,uzun boylu adama tapardik.avlanmayı,potansiyelimizi nasıl kullanacağımızı,hatta hangi yosunlarin toplanip hangilerinin toplanamayacagini bize o öğretmişti.her neyse,pisirdigimiz tavşanın iki yarısinın bize çok fazla gelecegini biz de biliyorduk bu nedenle ondan geriye kalanlari pazara götürüp fazladan iki tavsanla takas etmeye karar verdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Yokum
Teen FictionAndrea ve Andrew asla birbirlerini görmemesi gereken iki gençtir.Bir tarafta hayatı için savaşan bir fakir kız,diğer tarafta ise bir prens... Andrea Labirent oyununda erkek kardeşini kaybedince bahsini hayatı ve kazanmak üzerine yarı yarıya yatırır...