BİRİNCİ BÖLÜM: ÇÖKÜŞ

5.2K 146 12
                                    

Instagram hesabım: gk_guney

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Instagram hesabım: gk_guney

"Yenilenmek, kendini yinelemekten daima daha zor ve daha iyidir."

Milyonlarca insanın bir arada yaşadığı, üstüne basılıp geçilmekten yolların aşındığı, binaların sırt sırta, yan yana yükseldiği, yolların hiç boş kalmadığı, insan keşmekeşinin adeta Arasat'ı andırdığı, kuş seslerinin klakson seslerinden duyulmadığı, gündüz kirli hava ve dumandan güneşin; gece yer yüzündeki ışıklandırmalardan yıldızların gözükmediği, yetişkinlerin sevmediği işlerde sabah dokuz-akşam beş çalışmak zorunda oldukları, çocukların zorla en tatlı uykularından uyandırılarak eğitilmek için değil de sorgulamadan kabul etmek için okula yollandığı, ıssız sokağı kalmamış ama ıssız ruhlar ve kimsesiz evsizlerle dolu kaldırımlarıyla İstanbul dayanılamayacak kadar kalabalıktı. Hatta insanla dolup taşıyor demek daha doğru bir tabir olurdu.

Bahçelievler'in Yenibosna semti bu kalabalığın en yoğun görüldüğü bölgelerden biriydi ve yalnız kalmak isteyen bir insan için doğru ikamet noktası olduğu asla söylenemezdi. Kasım ayının soğuk ve ıslak havası, semtteki yürüyen ölüler ordusunu -kısacası çalışan nüfusu- daha da huysuzlaştırmış ve kimsenin kimseye tahammülünün olmadığı bir atmosfer oluşturmuştu. Kalabalık, devasa bir sünger gibi mutluluğu ve huzuru çekip alıyor, insanı soluksuz bırakıyordu.

Yalnızlığında mutlu ve huzurlu hisseden Esin için bu iki kat zor bir yaşam demekti. Ama okulu bu semtte yakındı ve kalabalığın yanında pahalılığın da hat safhaya ulaştığı İstanbul'da, en ucuz ve en makul yerde yaşamak hayati öneme sahipti.

Yirmi yaşında, baharda yeni açmış bir çiçek gibi taze ve güzel gözüken Esin, ruhunun çoktan çürüyüp gittiğini hissediyordu. Gözlükleri ardına gizlediği mavi gözlerinin bebeklerinde yalnızlık hüküm sürüyordu. Kimseyle göz göze gelmeyi bile istemiyor ne birini dinlemek ne de konuşmak içinden gelmiyordu. Oysa buğday başağı gibi sarı saçları, bembeyaz teni, güldüğünde yüzünde beliren iki gamzesiyle çok ilgi çekiciydi. Gamzelerinin varlığını unutacak kadar uzun süredir gülmüyordu. Elmacık kemiklerini belirginleştiren dolgun yanaklarındaki, o güzel pembelik de kaybolalı hayli oluyordu. Burnuyla harika bir uyum sağlayan minik, sivri çenesi yüzüne, ona özgü karakteristik bir anlam yüklüyordu. Başını kaldırıp çenesini ve minik burnunu havaya diktiği zamanlarda hep güçlü gözükürdü. Fakat başını göğe çevirmeyeli bayağı olmuştu. Artık kamburunu çıkararak yürüyordu. Aynı kızdı ama farklı davrandığı için farklı gözüküyordu.

İstanbul Kültür Üniversitesi'nin, Ataköy Yerleşkesinde, psikoloji bölümü öğrencisi olan Esin, sınıfın en ön sırasında oluşturduğu köşesinde, tüm arkadaşlarından kendini tecrit etmiş notlarını gözden geçirirken Araştırma Yöntemleri hocası, onu huzursuz eden şu cümleleri kurdu.

"Bu dönem, notunuzun %30'u, gruplar halinde hazırlayacağınız ödevlerden oluşacak."

Grup! Tek derdi havalı gözükmek olan birkaç önyargılı, dedikoducuyla beraber ödev yapmak zorunda mıydı?

BÜTÜN KUZGUNLAR SİYAHTIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin