Bölüm 26 _ Sicilya Sarayı

63 7 6
                                    

Duruşma salonuna alınan varis adayları odadan çıktıklarında bembeyaz suratları ve titrek hareketleriyle dikkat çekiyordu. Sıra Criss’e geldiğinde vakit öğleni geçiyordu. Ne yazık ki varisler, duruşma salonuna tek başına alınıyor ve içeriye başka birisi sokulmuyordu. Criss de salon kapısından içeri girdi.

Melzi ve Ahmet, salonun büyük pencerelerinden birinin önünde durup manzaraya bakarken Ali, salon boyu ileri geri yürüyüp duruşmanın bitmesini bekliyordu. Leonardo ortalıklarda görünmüyordu. Salonun uzak köşesine yerleştirilmiş birkaç adam, ağır bir müzikle eşlik ediyordu bekleyenlerin endişelerine.

“Sence haksız çıkanlara ne olacak?” Ahmet, bir rüyadan uyanır gibi döndü ve cevap verdi;

“Asılacaklar”

Saatler gibi gelen sürenin sonunda Criss de çıktı. Ama diğerleri gibi beyaz bir suratla değildi. Hızla Melzi ve Ahmet’in yanına geldi. Duruşması iyi geçmiş olmalı diye düşündü Melzi. Ali de az sonra yanlarındaydı.

“Nasıl, iyi mi? Anladılar mı gerçek varisin sen olduğunu?”

“Ah, genel olarak iyi. Ancak ufak pürüzler var. Yani benim hatırlamadığım bazı anıları İsabella hatırladı. Zaten tek duruşmayla karar vermeyeceklermiş.”

Gerekten de duruşmalar günler sürdü. Başlangıçta tam otuz iki adet varis adayı vardı ve bu sayı bir hafta sonra ancak on ikiye indirilebildi. Yalancı olduğu ispatlananlar anında idam ediliyordu. Tabi yandaşları da. Zaten dört aday, yalancı olduklarını açıklayarak duruşmalardan çekilmek istediler. Ancak bu hamleleri onların ölümünü hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı ve darağacında sallandırıldılar.

Son on iki aday ise fiziki yönden birbirine oldukça benziyordu. Yüz hatları neredeyse aynıydı ancak uzunlukları farklıydı. Ayrıca hemen hepsi çeşitli anılar anlatıp gerçek varisin kendisi olduğunu öne sürüyordu.

Duruşmalar sürerken adayların varisleri de sarayın arka tarafındaki yeni odalarına alınmışlardı. Artık iyice azaldıkları için daha çok ilgi gösteriliyordu. Ne de olsa içlerinden birileri, gerçek veli tahtın arkadaşlarıydı.

Leonardo’nun isteğiyle, onlara eşlik eden gönüllü süvariler de köylerine gönderilmişti. Zaten şehir, İspanyol askerleri tarafından yarı yağmalanmış haldeyken birkaç gönüllü asker bir şeye yaramadığı gibi gereksiz yere sıla hasreti çekiyorlardı. Halk dahi İspanyol kızıl ceketlilerine alışmaya başlamıştı. Yarı yarıya artan vergilere önceleri isyan etseler de boş yere kan akıtmanın faydasız olduğunu anlamışlardı.

Şimdilerde Leonardo, çizdiği resim üzerinde yoğunlaşmıştı. Melzi ve Ahmet, Leonardo’yu izliyor, bir yandan da meyve çaylarını yudumluyordu. Artık kış mevsimi girmiş, hava soğumaya başlamıştı. Neyse ki saraydaki şömineciler saat başı odaları gezip, sönmeye yüz tutan alevleri canlandırıyordu. Melzi, göz ucuyla camdan dışarı baktı. Son günlerdeki olduğu gibi kapalı ve güneşsiz bir hava vardı. Göğü kaplayan bulutlar şehri kaplayan kasveti artırıyordu. Kilise kuleleri ve birkaç yüksek çatı göze bakıyordu. Kapı çalındı. Bir adam, şömineci, elinde bir iki çıta ve odunla içeri girdi. O şömineyi tutuşlarken Leonardo da yorulmuşçasına esnedi, gerinme harekeleri yaptı. Yan masada duran içkisinden bir yudum aldı. Odadaki her şey gibi kadeh de saray endamındaydı. Şömine yeniden çıtırdamaya başladığında şömineci odadan çıkmıştı bile.

“Leo” Ahmet, Leonardo'ya Leo diyordu. “O çizdiğin. Kim o?”

Leonardo tamamlamak üzere olduğu tabloya bakarak cevap verdi; “O. Ona her bakışında farklı birini görebilirsin evlat.”

“Nasıl yani? Karşımda gülümseyen, ya da hayır, somurtmuyor da, neyse, bir kadın var.”

“Oraya bakan biri bir insan görebilir. Bir yanı mutlu diğeri endişeli. Belki bir anne belki bir eş. Belki evreni görür orada. Kimine gülen, kimine somurtan dünyayı görür. Belki kaderi görür. Belki de sadece…” içkisinden bir yudum alarak devam etti, “sadece, kendini görür orada.”

Criss büyük bir zamanlamayla, tam Leonardo’nun lafının sonunda odaya girdi.

“Millet son haberi duydunuz mu?” Criss ’in hemen ardından Ali de odaya girdi.

“An itibariyle sadece iki resmî varis adayı kalmış bulunmakta.”

“Nasıl olur? Daha dün altı kişiydi.” Herkesin ortak tepkisi olmuştu bu.

“Biri intihar etmiş, ikisi kaçmış. Diğer adama ne olduğunu bilmiyorum. Umurumda da değil. Önümde sadece bir adam kaldı.”

Gerçekten de zaman hızla geçmiş, sadece iki varis adayı kalmıştı. Bu da demek oluyordu ki aylar süren bu duruşmalar yakında sona erecekti. 

OKYANUSUN ÖTESİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin