Eminönü çarşısı her zamanki gibi kalabalıktı. Sokağın sağ ve sol yanına dizili tezgâhların kimisinde pırıl pırıl kumaşlar sergilenirken kimisinde ufak hançerler ve eğitim yayları vardı. İlk aradan sağa dönen Hasan’ı bütün tezgâhlarda türlü meyve sebzenin satıldığı bir sokak karşıladı. Yabancılar için karmaşık bir labirenti andıran bu sokaklar Hasan için tabi ki sorun teşkil etmiyordu. Her gün geçtiği bu sokaklar haftada bir gün böyle şenlenirdi. Tezgâhların birinde ufak bir çocuk, önündeki elmaları satıyordu. Beş altı yaşlarındaki çocuğa yaklaşan Hasan, birkaç elma alma bahanesiyle çocuğun yanına sokuldu. Çocuk elmaları ufak torbaya doldururken Hasan sohbete başladı, “Ufaklık söyle bakalım baban nerede?“ “Babam öldü efendim, annem de sizlere ömür.“ “Güzel, peki adın ne ufaklık.“ “Efendim annem ben doğarken ölmüş, babam daha önce. Yani bana isim koyan olmamış. Ama bana Selim derler.“ Hasan elma torbasını alıp uzaklaşırken içinden çocuğu takdir ediyordu. Çelik kurtlardan birinin oğluydu. Onu tanıyordu. Çocuk kendisine ne söylense aynen yapıyor olmalıydı ki ne babası ne de kendisi hakkında hiçbir şey söylememişti. Şüphesiz ki söyledikleri tutarlı yalanlardan oluşan inandırıcı bir hikâye olmalıydı. Aslında Hasan her hafta çocuktan elma alıyordu. Çocuk ta torbanın içine attığı paketin üzerine birkaç elma koyup Hasan’a teslim ediyordu. “İleride en iyi çaşıtımız olacak“ diye düşündü ve Muhyiddin Piri’nin evine doğru yola çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSUN ÖTESİNE
Historical FictionYıllar, yıllar öncesine gidin. Deniz yoluyla Hindistan'a ulaşmak isteyen kaptanların zamanına gidin. Dünyayı ilk defa dolaşan kaptanın zamanına. Evet o Macellan. Ve bir örgüt. Dönemin dünya gücü Osmanlı'nın Avrupa'daki gizli eli. Ve bir hanedan, Sic...