Gemiler hızla ilerliyordu. Sabahın ilk ışıklarında yola çıkmışlardı ve şimdi öğle vakti gelip çatmıştı. Magellan uyandığında çoktan harekete geçilmişti. Aslında Louis, adamın bu işe şaşırmasını hatta ters tepki vermesini bekliyordu. Bu sebeple Magellan’ın mühür bastığı kâğıdı yanında taşımayı tercih etmişti. Ama adam hiç tepki göstermemişti. Sanki gece sarhoş olmamış gibiydi. Neyse dedi Louis, zaten denizcileri asla anlayamazsın. Bak şimdi koşar adımlarla güvertede bir o yana bir bu yana gidiyordu. Louis, bunun nedenini anlamakta geç kalmadı. Gemilerin arkasında, ufukta gemiler görünüyordu. Hemen Magellan’ın yanına gitti Louis. Ufuktaki gemilerin kime ait olduğu belli olmuyordu bu uzaklıktan.
“Sence kim onlar?” dedi Louis
“Öğrenmenin bir yolu var sevgili kâtibim. Kölem Enrique bana dürbünümü getirmek üzeredir.”
Sevgili kâtibim mi dedi? Bu adam sarhoş değil miydi dün gece diye düşündü Louis. Ama şimdi daha önemli olaylar vardı önlerinde. Ayrıca bu Enrique bütün işi mahvedebilirdi. Yani Louis’e yardım etmişti gemiye binerken ama yola çıkmadan hemen önce tüm yolcular indirilmişti. Yani Enrique, Louis’in kimliğini açıklayabilirdi. Zaten Magellan beni dost biliyor diye düşündü Louis. Ama! Enrique, Louis’in Müslüman bir Arap olduğunu sanıyordu, Magellan ise bir Portekizli olduğunu… Bu sırada Enrique gelmişti yanlarına. Neyse ki Louis’in düşündükleri gerçekleşmedi. Belki de adam, bunu fark edemeyecek kadar meşguldü. Dürbünü Magellan’a verip alt güverteye koşturdu.
“Eee… Ne var ufukta?”
“Portekiz gemileri bunlar.” Kahkahayla karışık konuşmaya devam etti Magellan; “Bizi takip etmek istiyorlar sanırım.”
“Bunun neresine gülüyorsun kaptan? “
“Bizi asla yakalayamazlar sevgili dostum. Neredeyse aynı hızda ilerliyoruz. Ve de onlar okyanusa açılamayacak kadar zayıf gemiler. Bir süre sonra bırakırlar peşimizi.”
“Peki, neye gülüyorsunuz kaptan?”
“Baksana” deyip dürbünü Louis’e uzattı Magellan ve devam etti; “Coloumb’un izlediği rotayı takip edeceğimizi sanıyorlar. Eğer o rotayı kullansaydık birkaç mil ileriden tam sancak ( tam yol sağ) yapmamız gerekirdi. Onlar da şimdiden rüzgârı arkalarına alıp bizim önümüze geçmeyi düşündüler.”
“Biz hangi rotayı takip ediyoruz?”
“Biz kendi rotamızı kendimiz çiziyoruz sevgili dostum. Unutma, deniz tehlikelidir, fırtınalar korkunçtur ama bu engeller kıyıda kalmak için yeterli değildir. Sıradanlıktan faklı olarak, korkusuz bir ruh imkânsız görünse de zaferin peşinde koşar. Demir bir irade, puslu geleceğin bilinmeyenini korkusuzca keşfetmek için en cüretli yolculuklara çıkar.” ( bu magellan’ın sözüdür. )
Louis hâlâ düşünceli bir şekilde bakınırken Magellan devam etti; “Bunu seyir defterine yaz sevgili kâtibim. Gerçekten afilli bir laf oldu”
Gün sonuna yaklaşırken Antonio ve Louis, her gün olduğu gibi önce güvertede sohbet etmiş, sonra kâtip kamarasına geçip günlük olayları yazmışlardı. Magellan’ın sözünü de geçtikten sonra günün tarihini iliştirdi Antonio kâğıdın köşesine; 20 Septiembre 1519. ( 20 Eylül 1519 )
Yolculuğun ilerleyen günlerinde Magellan, diğer kaptanlarla görüşüp rotayı yenilemişti. Şimdi güney-güneybatı istikametinde ilerliyorlardı. Portekiz gemilerinin takibinden birkaç gün sonra üst güvertede yine hareketlilik vardı. Ancak bu sefer ufukta görülen karartı, düşman gemiler değil de daha çok bir adaya benziyordu. Şu an; Louis, Magellan ve Enrique üst güverteden ufuktaki adaya bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSUN ÖTESİNE
Ficción históricaYıllar, yıllar öncesine gidin. Deniz yoluyla Hindistan'a ulaşmak isteyen kaptanların zamanına gidin. Dünyayı ilk defa dolaşan kaptanın zamanına. Evet o Macellan. Ve bir örgüt. Dönemin dünya gücü Osmanlı'nın Avrupa'daki gizli eli. Ve bir hanedan, Sic...