GİRİŞ

504 18 20
                                    

                                       ***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


                                       ***

Yatağa gireceğim sırada hemen yatağımın yanıbaşındaki duvar takvimindeki bir günün daha üzerini çizdim. An itibariyle büyük güne yalnızca yüz gün kalmış oldu. Üç ay on gün benim için fazla olmasa gerekti. Yaklaşık üç yıldır bugünü bekliyordum. Üç ay ne ki? Onu da beklerim.

Yüz gün sonra benim on sekizinci doğum günüm. Aynı zamanda da kurtuluş günüm. 25 Haziran... Evet, benim miladım o gün olacaktı.

Üzerini karaladığım 14 Nisan' a baktım. Daha sonra da geçmiş günlere, ta ki bu eve geldiğim ilk güne kadar. Yalnızca üzeri karalanmış takvim günlerine bakmıyordum, aynı zamanda yaşadığım şu son üç yıl da gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyordu.

Elimdeki keçeli kalemi komodinimin üzerine koyup çift kişilik geniş ve rahat yatağıma girdim. Ansızın bu yatağa girdiğim ilk günü hatırladım.

O zamanlar henüz on beş yaşındaydım. Ne kadar da korkmuş ve kendimi yalnız hissetmiştim. Benim yerimde kim olsaydı da o da benim gibi korkardı.

Hangi kız henüz on beşine yeni girmişken, hayatında sadece iki kez gördüğü ve hiç tanımadığı birisiyle sözlendirilseydi sanki hiçbir şey olmamış  gibi sakin kalabilirdi?

Evet, ben bunları yaşamıştım ve hâlâ da yaşıyordum. Şu an bile bunları hatırladıkça gözlerim doluyordu.

Yatağıma iyice yayılıp yorganı üzerime çektim. Nasıl olsa yatağı paylaşacağım birisi henüz yoktu. Sözlü sayılırdım ama bir sözlüm yoktu. Gözlerimi sımsıkı kapatıp uyumaya çalıştım ama anılar sanki dün yaşanmış gibi taptaze bir şekilde bilinç altımı ele geçirdi.

Temmuz ayıydı. Hava çok sıcaktı. Babamın ısrarıyla; babam, annem ve ben Adana' ya tatile gelmiştik. Ne var ki Adana' ya geleli iki gün olmuştu ki babamın halası Mürüvvet Hanım bizi yemeğe davet etmişti. Biz Adana' da yazlık bir yalıda kalıyorduk.Yalı çok güzeldi, hemen yanıbaşında sahil vardı. Ben de yalıda biraz daha vakit geçirmeyi ümit ederek davet yemeğine gitmek istememiştim ama annem, "Olur mu hiç öyle şey? Sonra 'Kırk yılın başı bir Adana' ya geliyorlar, yemeğe davet ediyoruz, ona da kızlarını getirmiyorlar,' derler. Hem orası çok güzel bir konaktır. Babanla yeni evlendiğimizde bir kere gitmiştik. Eminim görmek isteyeceksin," diye beni yemeğe gitmeye ikna etmişti.

Annem beni bir güzel de giydirip süslemişti. Hayatımda hiç giymediğim türde bir elbise giydirmiş, azıcık da makyaj yapmıştı yüzüme.

İlk kez kendimi büyümüş hissetmiştim. Ben ayna da kendime bakarken annem, yanıma gelip elimi tutmuştu.

"Güzel kızım benim," diye söze başlamıştı. "Yıllar önce, o konağa babanla gittiğimizde alaycı gözler bir an bile üzerimden ayrılmamıştı. Mürüvvet Hanım beni överken, -bakma öyle, gençken çok daha güzeldim.-"deyince ben de ," Sen hâlâ gençsin, güzel annem," demiştim.

GÜNEŞİN DOĞUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin