Kalbim yerinden çıkacak gibi olduğundan fazla konuşmuyordum. Konuşamıyordum daha doğrusu. Onun anlattıklarını dinliyor, ona bir kez daha hayran kalıyordum. Kafeden çıktıktan sonra nereye gideceğimiz hakkında hiç konuşmadık. İkimiz de gideceğimiz yeri biliyorduk. Parktaki süs havuzunun yanına geldik. Yaklaşık 1 saattir havuzun başında dikilmiş konuşuyorduk. O anlatıyor, ben daha fazla bağlanıyordum. Onu dinlerken bir yandan hafızamın derinliklerindeki kişiyle karşılaştırmaya çalışıyordum. Yüzünü tam hatırlayamasam da karşımdaki ve hafızamdaki eşsiz gülüş birbiriyle tamamen eşleşiyordu. Aradığım kişiyi bulmuştum. Onu hafızamın derinliklerinden çıkarıp merkezine getirmekle kalmamış, onu karşıma getirmeyi başarmıştım. Tek bir sorun vardı, onun aklıma nereden girdiğini hâlâ bilmiyordum, hâlâ en ufak bir fikrim yoktu. Sanki beynimde bir karakter yaratmışım da sonradan o gerçek olup karşıma çıkmış gibiydi. Kafamdaki bütün soruları yok edecek mantıklı açıklamalar vardı elbet. Bunları ondan öğrenecektim. Ona her şeyi en başından, yedi ay öncesinden başlayarak anlatacaktım. Ama o gün bugün değildi. Bugün sadece ikimizin günüydü. Ben bugün yeniden doğmuştum.
İlk defa birine bu kadar güvendiğimi hissetmiştim. Kimseyle paylaşmadığım sorunlarım, gördüğüm sözlü şiddetler, babamın iki yıl önce en sonunda dayanamayıp evi terk edişi ve sonra annemle yeni ve çok daha iyi bir hayata adım atmamız, imkansız denecek kadar zor ama sonuna kadar inandığım hayallerimden bahsettim ona. En ufak bir ayrıntısını atlamadan, olduğu gibi her şeyimi, yaşadığım süre boyunca hissettiğim her hissi paylaştım onunla. Karşımdaki insanın bana karşı ne hissettiğini, o an bana bakarken ne düşündüğünü anlamakta zorluk çeken biriyimdir. Onun bana âşık olduğunu kolayca hissedebiliyordum. Ben onun gözlerinde aşkı gördüm. Onun gözlerinde buldum ben aşkı.
Sanırım bu süs havuzu ikimizin yeri olmuştu. Burdan gitmeyi asla istemiyorduk. Üç saat boyunca ayakta dikilmiş konuşuyorduk fakat azıcık bile olsa yorulmamıştık. Birbirimize söz verdik o an. Her gün burada, havuzun başında buluşacaktık. Bizim yerimizdi burası. Başkaları için basit bir yer olan süs havuzu, benim dünyadaki cennetim olmuştu. Birden konuşma arasında kendimi tutamayıp gülmeye başladım. O ne olduğunu soruyor, ben hâlâ gülmeye devam ediyordum. Zar zor durdurdum kendimi ve onun hâlâ ismini sormadığım için kendimle dalga geçmeye devam ettim. O da güldü biraz,adının " Jimin " olduğunu söyledi. O kadar zarif bir isimdi ki... Ancak onun gibisi bu ismi taşıyabilirdi. Sonra bana çok güzel bir söz verme hareketi öğretti. Herkes söz verirken bunu kullanıyormuş ve ben bunu ilk kez ondan öğreniyordum. Güldüm kendime. Birbirimize söz verirken sürekli bunu kullanacaktık artık.