Harika bir güne uyanmıştım. Etrafıma mutluluk saçıyordum. Hayatımdaki en güzel on günü üst üste yaşamıştım. Dün gece beni evime bıraktıktan sonra onu takip edip evini öğrenmek istedim. Fakat çok yorgundum, o yüzden bu geceye bıraktım. İkimizin yerini, süs havuzunu çok özlemiştim. Birazdan oraya gidecektim.
Havuzun başında bekliyordum on dakikadır. Jimin gelmemişti hâlâ. "Acaba bugün burayı hatırlamayıp gelmeyecek mi?" düşüncesine kapıldım birden. Tam beklemekten vazgeçiyorken koşarak bana doğru yaklaşan pembe saçlı, çocuk ruhlu genci gördüm. Belki de saçımda en son deneyeceğim renkti pembe. Jimin'in o güzel yüzüne, o güzel saçlarına pembe o kadar yakışmıştı ki. Gözlerimi alamıyordum. Kuaförden geç çıkmış olmalıydı ki geç kalmıştı buraya.
Gözlerimi bağlamıştı.Bama bir sürprizi varmış. Yaklaşık on beş dakika gözlerim bağlı bir şekilde yürüdükten sonra durdurdu beni ve açtı gözlerimi. Şehrimizde bulunan dünyanın en ünlü fotoğrafçı dükkanıydı. Her zaman olduğu gibi " Elimde bir şey olsaydı kesin yere düşerdi. " diye düşündüm. Dükkanın bütün duvarlarında bizim fotoğraflarımız vardı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Artık buraya gelen herkes örnek olarak bizim fotoğraflarımızı inceleyecekti. Birazcık utanmıştım. Beni ne kadar heyecanlandırdığının farkındaydı. Farkındaydı ki havalı yan gülüşlerinden attı bir tane.
Hayattaki bütün utangaçlığımı bugün yenmiştim galiba. Dört saattir fotoğrafçı dükkanındaydım. Devamlı fotoğraflarımızın altında durup bizi inceliyordum. Gelen insanlar, gelen turistler de onların biz olup olmadığımızı soruyordu. Sonra Jimin bana bir sürpriz daha yapmak istediğini söyledi. İzin verdim tekrar gözlerimi bağlamasına. Yirmi dakika boyunca yürüdükten sonra durduk ve beni bir koltuğa oturttu. Biraz bekledikten sonra açtı gözlerimi. Kuafördeydik. Kuaför bütün malzemeleri hazırlamış, eldivenlerini takmış gülümseyerek ne olduğunu kavrayışıma bakıyordu. Jimin her zaman onun gibi saç rengimde değişiklik yapmamı isterdi. Ben kendi saç rengimi sevdiğimi, değiştirmekten korktuğumu söyleyerek hep itiraz ederdim onu. Sonunda beni ikna etme yöntemini bulmuştu. O kadar hazırlanmıştı kuaför benim için. İtiraz edemezdim asla ve gülerek kabul ettim ben de.
Sanki kafamdaki bütün korkunç, kahverengi düşüncelerin yerini pozitif, pembe düşünceler almıştı. Fazla olumlu hissediyordum. Karamsar düşünceler yine beynimi sarsa da, aynaya baktığımda otomatikman pozitif yaklaşacaktım her şeye. Belki annemin soğanlı yemeklerini bile sevecektim... Hava kararmaya başlıyordu. Ayakta durmuş birbirimize, saçlarımıza bakıyorduk. Birbirimize söz verdik, saçlarımızı da pembe yaptığımıza göre her şeye olumlu bakacağımıza. Söz verme hareketimizi yaptık ellerimizle. Kalbim bu hisleri kaldırmıyordu. Ne güzeldi saçlarımızın aynı renk olması. Kendimi tutamadan gülmeye başladım birden. Neye güldüğümü merak etmişti. " Benim eskiden pembe saçlı bir kuşum vardı, ona çok benzedik. " dedim. O da bana katılarak gülmeye başladı. Aklıma kötü bir olay gelmiş gibi duraksadı birden gülmem. Kötü değil, tersine çok güzel bir şey anımsamıştım. Hafızamdaki o kişinin o eşsiz gülüşü tamamen karşımdaydı şuan. Şüphe etmiyordum artık Jimin'in aylardır aradığım kişi olduğundan. Yalnızca aklıma girişinin nedenini öğrenmek kalmıştı. Ben tam şuanda somutlaştırmıştım aklımdaki kişiyi. O gülüyor, ben izliyordum. Hani derler ya, kitabı kapağına göre yargılamamak gerektiği gibi insanları da dış görünüşüne göre yargılamayın diye. Jimin kapağına göre yargılanacak tek kitaptı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.