Sürpriz

52 8 2
                                    

Oturdum ve selamlaştık. Heyecandan gülüyordum ben yine. O da her zamanki âşık bakışlarıyla beni izliyordu. Ne olurdu ki benim heyecanım tam zirve noktadayken şöyle bakmasaydı? Dünden bile daha çok heyecanlıydım. Sonra dün gece beni bıraktıktan sonra ne yaptığını sordum. Aslında beni bırakmadan önce beni bırakıp evine döneceğini söylemişti ama ben unutmuş gibi yaptım. " Seni bıraktıktan sonra eve gittim direk. " dedi sadece. Onu takip etmeseydim farkedemezdim bile sesinin güzelliğinden doğruyu söylemediğini. Sohbet ettik biraz. En çok gitmek istediğim şehri sordu bana. Paris olduğunu söyledim. Eskiden Paris'e gitmek istememin hiçbir sebebi yoktu. Artık orayı görmek istememin sebebi " Aşıklar Şehri " olmasıydı. İlk karşılaştığımızdaki görünüşünü mü yoksa siyah saçlı hâlini mi daha çok beğendiğimi sordu bana. Her hâli apayrı güzeldi fakat ilk karşılaşmamızdaki Jimin'in benim için özel olduğunu söyledim. Yüksekten korkup korkmadığımı da sordu. Neden bunları sorduğunu anlayamıyordum. Korkmadığımı söyledim. Sıkıldıysam sohbete ara verebileceğimizi, kulaklıklarımı takıp müzik dinlememi istediğini söyledi. " Sen çok seversin öyle yapmayı. " dedi. Kahve içerken müzik dinlediğime yalnızca bir kez şahit olmuştu. Nereden anlamıştı bunu yapmayı çok sevdiğimi kim bilir. Ben müzik dinlerken ona baktığımı farketmiyordu. Biraz sinirli ve heyecanlı bir şekilde etraftaki insanları izliyordu. Gelen geçen herkesi gözüyle takip ediyordu. Birini arıyor gibiydi. 10 dakikanın sonunda sinirlenip ani bir refleksle kendi bacağına vurdu. Beklediği kişi gelmemiş gibi davranıyordu. Sonra bana farkettirmemiş olduğunu dileyerek düzeltti birden kendini. Kafamı kaldırmıyordum ama görebiliyordum bunların hepsini. Müziğe daldığımı sanıyordu. Bu yaptıklarının hiçbirinin nedenini sorma gereği duymadım. Demiştim ya, yaptığı her tuhaflığı doğal karşılıyordum.

Akşama kadar kafede oturmuştuk yalnızca. İkimiz de dün çok yorulmuş olmalıydık ki, kalkıp yürümek istemedik. Masadan kalktık ve bizim eve doğru yürümeye başladık. Akşamlardan nefret eden ben, yürüyüşümüzde yanan sokak lambalarının âşığı olmuştum sayesinde. Yürüyorduk ve konuşacak konu kalmadığından sanırım susmuştuk. Sessiz kaldığımızda aniden cevaplayamayacağım sorular sorar diye korkuyordum. Ne söylesem de sessizliği bozsam diye düşünürken birden soğanı sevmediğim ve annemle bunun yüzünden hep tartıştığımı anlatırken buldum kendimi. Komik buldu ve tam tersine kendisinin bayıldığını söyledi. Ne güzel, annem onu tanıdığında daha da çok sevecekti şimdi. Bir gün annemin yaptığı içinde soğan olduğundan nefret ettiğim yemekleri tatmak istediğini söyledi. Yine kendi kendime küçük hayallere dalmama sebep oldu. Eve varmıştık. Filmlerdeki gibi olan vedalaşmamızı yapıp ayrıldık.

Sabah yine erkenden uyandım. Kahvaltı yaparken apartmanın girişinden zile bastı biri. Düğmeye basarak kim olduğunu sordum fakat cevap gelmedi. Zile aşağıdan basılmıştı ama belki ben yetişene kadar yukarı çıkmıştır diye kapıyı da açtım. Kimse yoktu apartmanda. Tam kapatırken yerde bir şeyler gördüm. Elime aldım. Paris'e üç saat sonrasına iki uçak bileti ve bir de not vardı yanında. " Bir saat sonra seni ikimizin yerinde bekliyor olacağım. :) " yazıyordu kağıtta. İnanamıyordum. Elimde yine bir şeyler yoktu ve olsa kesin düşürürdüm yine. Yıllardır hayalini kurduğum şehre gidecektim bugün, hem de onunla birlikte. Şaşkınlığımı yaşamayı sonraya erteledim. Vaktim dardı. Hazırlanmaya koştum hemen.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
dreamerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin