1 ağustos
"taehyung yardım istemediğine emin misin?"
jungkook omuzunu kapının kenarına yaslanmıştı ve halime acır gibi bana bakıyordu. elimdeki poşetleri tezgaha koydum ve ona döndüm. oldukça telaşlı geçen bir market alışverişinden dönmüştük ve bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. jungkook'da aşçılık konusundaki beceriksizliğimi yüzüme vurmaktan asla çekinmiyordu. gözlerimi devirdim.
"jungkook yardıma ihtiyacım yok. jimin için pasta hazırlıyorum ve bu tamamiyle benim ellerimden olmalı."
"senin ellerinden zehirlenmesin şimdi?"
aklıma bozuk tavukla yemek yaptığım ve yanlışlıkla -kendim dahil- herkesi zehirlediğim aklıma geldi. hayatımın en kötü günüydü. üstüne üstlük tavuğu da iyi pişirememiştim. cidden yemek konusunda el becerim sıfırdı.
"bu sefer her şeyin tarihine baktım, ayrıca kokladım da." diye söylendim. poşetlere döndüm ve malzemeleri çıkarmaya başladım. jungkook'un sesini tekrardan duydum.
jimin şu sıralar çok zor dönemden geçmişti. 6 ay önce maalesef halası ölmüştü ve toparlanması o kadar da kolay olmamıştı. halası hayatımda gördüğüm en iyi insanlardan biriydi. ben küçükken kanserdim ve o sıralar benimle bile çok ilgilenmişti. jimin'e karşı olan güçsüz duruşumu dikleştirmişti. jimin ile olan ilişkime düşman kesilmek yerine hep destek olmuştu. ama onu kaybetmiştik ve bu çok büyük bir kayıptı. jimin'in yanında 7/24 olduğum için daha kolay toparlanmıştı ama kolay değildi öylece unutmak. şu sıralar gayet iyiydi ama daha da iyi olmasını istiyordum.
bu küçük bir şeydi ama jimin, elleri gibi küçük şeylerle çok mutlu oluyordu.
o küçücük vücudunu yatağın köşesine sıkıştırıp ağlamasına daha da dayanamazdım.
"her neyse. tarifi o kağıda yazdım. çok basit. sadece kıvamı iyi tuttur yeter."
kafamı salladım.
birkaç dakika poşet hışırtılarıyla ve benim eksik malzeme var mı diye kontrol etmemle geçti. bu sessizliği bozan ben olmuştum.
"acaba yapamazsam jimin çok üzülür mü?"
jungkook yanıma geldi ve pasta kreması için malzemeleri bir kenara toplamaya başladı. o yemek konusunda iyiydi ve ona kesinlikle güveniyordum. malzemeleri sayarken mırıldandı.
"jimin'e her gün pasta, çikolata tarzı şeyler alıyorsun. ayrıca bu pastanın önemi onun için çok farklı olacak. jimin her gününü doğum günüymüş gibi yaşıyor zaten. hem, jimin senin çabalarına bile mutlu olur. onun mutluluğu için uğraştığına mutlu olur."
ondan sonra sesi birden acı verici bir tona büründü.
"en azından saatlerce uğraştığın pastayı ayağıyla ezip sana gülmez. tıpkı yoongi'nin yaptığı gibi."
bir şey diyemedim. süt kutusuna sarılı olan uzun parmaklarındaki titreme beni fazlasıyla üzmüştü. jungkook'un kalp kırıklıklarına karşı empati kuramıyordum. hayatımda jimin gibi birisi varken üzücü olan hiçbir şeye karşı direnemiyordum.
ben birkaç dakika boşluğa düşsem de kolumdan dürtüldüm. jungkook kocaman gözleriyle bana bakıyordu.
birden bire her şeyi unuturmuş gibi davrandı.
"oyalanma hadi, krema işi biraz zahmetli." diye uyardı beni. kafamı salladım ve tarifi okumaya başladım. jungkook pasta içi krema ve pastanın dış kreması için olan malzemeleri toplayıp ikiye böldü. böyle yapması iyi olmuştu, aklım karışıktı çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red rose street: vmin
Fanfictionçikolata çocuk, kırmızı güllerin arasında. cr: bloodontheyon