𝕿𝖗𝖊𝖎𝖟𝖊

191 21 5
                                    

Dalgaların birbirine çarpma sesi ile gözlerimde otomatik olarak açılıp kapanıyordu. 2 gündür kapalı olan telefonumun kilit tuşuna basılı tutarak açılmasını sağladım. Açtığım gibi çalmaya başlayan telefonumla dona kalmıştım 350 mesaj 400 arama vardı. Yarısından fazlası Jungkooktan kalanlar ise hoseok ve yoongidendi. Az önce kapanan arama tekrar çalmaya başlamıştı. Yine jungkook arıyordu.

Kahkaha atmaya başladım. Etrafta oturan birkaç gencin dönüp bakmasına aldırmadan dakikalarca güldüm. Dudaklarım yavaş yavaş düz bir hal alırken küçük bir sırıtış kaldı geriye sadece. Ve birden ağlamaya başladım.

Neden beni merak ediyordu? Kendi yok etmiş ve elleriyle parçalamıştı kalbimi. Ne kadar kırılgan ve acıya dayanıksız olduğumu bile bile hemde. Açsam ne diyebilirdi ki? Yanlışlıkla söylediğini mi? Her şeyi sikip atmıştı. Güzel anı diye bir şey bırakmamıştı. Artık uyurken onları düşünerek uyuya kalamayacaktım.

Artık uyuyamayacaktım. Nasıl bu kadar basit olabilirdi başka birisini sevmek ve unutmak. İnsanları asla anlayamayacaktım. Jungkook ilkimdi ve sonum olacaktı. Yapamazdım. Birisini öperken onun dudakları gelmez miydi aklıma? Merakım yenilip bildirim panelini aşağıya doğru çektim ilk gördüğüm mesajla telefonu hızlıca tekrar kapatmam bir olmuştu.

'Seni seviyorum'. Ne kadar basitti onun için bu kelime. Kirletmişti onuda her şey gibi.

Ayağıma değen denizin suyuyla kendime geldim iki gündür burda çürüdüğümü hissedip ayağa kalktım ve yavaş yavaş yürümeye başladım. Sahilden çıktığımda karşıma çıkan ilk sokağa atmıştım kendimi. Adımlarımı izleye izleye yürürken kulağıma dolmaya başlayan yüksek ses ile durakladım ve sesin geldiği yere doğru ilerlemeye başladım.

Biraz daha ilerleyip köşeyi döndükten sonra karşıma çıkan bar ile hafifçe sırıttım ve oraya doğru adımlamaya başladım. Merdivenleri yavaşça inip karşımdaki korumalar ile karşı karşıya kaldım. Bir süre süzdükten sonra kaşlarını kaldırıp buyrun demesiyle içeri geçtim. Adım attığım gibi yükselen ses ile daha alışmayan kulaklarım uğuldamış ve başım dönmüştü, durmayıp yürümeye devam ettim uzun koridoru geçince birbirine sürtünen bedenler ile karşılaşmıştım. Yüzümü buruşturup aralarından sıyrılarak oturdum ve barmenden içki istedim.

Telefonumu cebimden çıkartıp Hoseok hyungu aradım. Onun bir suçu yoktu beni oraya götürdüğü için kim bilir ne kadar pişmandı.

'Alo, Jimin sen misin?' burnu tıkanmıştı büyük ihtimal ağlıyordu.

'Hyung evet benim. Sadece iyi olduğumu söyleyecektim, merak etme diye.'

'JİMİN! CİDDİ MİSİN? GÜNLERDİR SANA ULAŞMAYA ÇALIŞIYORUM VE YAPTIĞINA BAK. HEMEN EVE GEL. BEKLİYORUM'

'Hyung, özür dilerim ama hazır değilim. Gelemem.' diye mırıldanıp telefonu kapatmıştım.

Barmenin önüme koyduğu içkiden bir,iki,üç,dört... bardak içmiştim ve kafam hala tamamen gitmemişti. Baygın bakışlarımı etrafta dolaştırırken ilgimi çeken kişinin yanına doğru adımladım.

"Bende istiyorum, ne kadar?"dememle karşımdaki göz devirip "Ayılınca gelip bana çatma." diyerek uyarısını yaptıktan sonra parasını verdim ve elimdeki iğne ile ilerideki koltuklara oturdum.

Salakça gülümserken iğneyi damarıma batırdım ve enjekte ettim..

Salakça gülümserken iğneyi damarıma batırdım ve enjekte ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
laviniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin