Kum Saati

9.8K 793 838
                                    



"Gel yanıma otur şöyle. Devran dönüyor, bir daha genç olmayacağız biz de."

Hırçın Kız, William Shakespeare.



On dört.

"Şaka yapıyorsun, değil mi!" diye bağırdı Cihan.

Çok yorulmuştum, omuzlarım ve gardım mutfağımın zeminine düşerken gözlerimi kapattım.

Cihan, Marin'in aradığı kızı anneme sormam fikrini pek benimsememişti. Bu bence gayet doğal bir hamleydi, aslında Cihan'a özel olarak haber vermeme bile gerek yoktu çünkü daha Marin'in bile haberi yoktu ama işte Anthony'm beni internet geçmişimizi takip eden pop-up reklamcılarından bile daha iyi tanıyordu. Sabahtan beri yüzümde gezinen gölgeyi yakalamış, Berna babamla ortak hediyelerini getirmek için evden çıkar çıkmaz hüzün bulutuma soğuk ayna tutup beni bu defa içime değil dışıma yağdırmıştı.

Bir de...

Şey...

"Yıllar sonra annenle konuşuyorsun ve konu bu mu!"

İşte.

Annemle konuşmuştum. Yıllar sonra.

Bunu birine, birine değil, Cihan'a anlatmam lazımdı. En yakındaki birine. Geyikli kupama anlatmak yetmemişti. Kütüphanemse benden beterdi. Küçük Kadınlar fazla kendi derdindeydi ve pek annesel değildi, Kızım Olmadan Asla fazla fedakardı, annem Biz Kimden Kaçıyorduk Anne'deki kadına bile benzemiyordu çünkü o bile kızını merkeze alan bir kadındı. Benim annem biraz daha... Annegibideğil biriydi.

Kafam Yüzyıllık Yalnızlık kadar karışıktı. İyi bir şey yapmaya çalışırken kendi felaketimin savunma duvarını sarsmıştım. Sarsmamış gibi yapmaya çalışıyordum.

Pastanın tabaklarını makineye dizerken omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Konuyu beğenmediyse sabah programlarına çıkıp hayırsız kızı yüzünden gönlünce ağlayabilir." Makinenin kapağını dizimi kaldırarak kapatıp ellerimi çeşmeye uzattım. "Şu çayı demler misin?"

Cihan burnundan sesli bir nefes verdi. "Çayın sırası mı şimdi Efes? İki dakika oturur musun?"

"Oturamam." Çünkü duramazdım. Çünkü durunca aklıma annemin de Barbaros'un da o kızı hep bildiği gerçeği geliyordu. Tezgahtaki bezi alıp tertemiz fayansı silmeye başladım. "Taze çay demlenecek, o olana kadar incirli kek yapacağım ve kek de olana kadar yayınevinin kitap tanıtım toplantısı hakkındaki mail'i yollayacağım ve o arada Berna gelecek ve hediyeleri vereceksiniz ve sonra Marin ve Kaan gelecek ve gün bitecek."

Kaan gelince işler yoluna girerdi. Annemle olan konuşmamızı ona anlatmıştım. Yani, hemen o an anlatmıştım ama o an kendisi hâlâ uyuyor olduğu için bana birkaç saat sonra yetişmiş ve önce gerçekten şaşkın bir sesle "Bravo çekirge, ilk adımda bilgi elde ederek gerçek bir Watson oldun" diye beni galiba övmüştü. Elimizde bir sonuç yoktu. Annemle babasının elektronik iletişimlerini takip ediyordu ama Alarga Holding'in tüm sanal ağı onun elinde olduğu için Barbaros Alarga Kaan'ın görebileceği yere zaten bir iz bırakmış olamazdı. Düşüneceğim, demişti Kaan.

Ve abime haber verme, demişti. Bu kısım yüzünden parmak uçlarıma kramp giriyordu ama işte gerekçesi mantıklıydı. Annem ve babasının pek de kuyuya sağlam ipler sarkıtan tipler olmadığı bir gerçekti. En azından bir gün ver bana, demişti. En azından ortada gerçekten bir kuyu olup olmadığını öğreneyim, demişti.

Bir. Kocaman. Gün.

Elimdeki bezi suyun altına tutup sertçe çitiledim ve sonra aklım gibi hayal edip suyunu tüm gücümle sıktım.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin