Kayan Yıldızları Tutmak

13.2K 1K 802
                                    


*yazan kişinin minik(!) notu*

Merhaba! Nasılsınız? :)

Bu bölümün neredeyse tamamını, yüksek ateşle yatarken oyalanmak için yazdım. Evet kendimi acındırıyorum çünkü çirkin olan heeer şeyin sorumlusu sadece yüksek ateş tabii ki...

Öptüm!

*yazan kişinin minik(!) notu*


----


"Ve bilesin ki ömrüm sadakatimden önce bitecek."

Bir Yaz Gecesi Rüyası, William Shakespeare.


Dört.


Muzların üstüne süt de ekledim ve blender'ı çalıştırdım.

Sarımsı beyazlıktaki karışım köpürerek homojenleşiyordu. Çıkan basit vızıltıyla başımı yana eğdim. Baş ağrım henüz dinmemişti. Cihan dönüş yolu boyunca ve geldiğimizden beri hiç konuşmamıştı. Muzlu süt teklifime bile başını belli belirsiz sallayarak yanıt vermişti ki Cihan en iyi muzlu sütü Atlas'ın yaptığını duysa büyükçe bir bardak uğuruna gökyüzünü taşımayı bile kabul edebilirdi.

Blender'ı kapatıp içindeki karışımı uzun cam bardağa döktüm. Minik kavanozundaki tarçından hem Cihan'ın sütüne hem benim yeşil çayıma serptim ve sıcaklığına aldırmadan çayımdan büyük bir yudum aldım.

Koku tanıdık, kupa yabancı hissettirmişti ki bu da zihnimi trafiksiz ve virajsız bir yoldan doğruca Marin'e taşıdı.

İlkokul fotoğraflarıma tekrar bakacaktım. Arama motoruna Alargaların isimlerini tek tek yazacaktım. Bu tanıdıklık hissinin bir sebebi olmalıydı.

Hayır, ben-onu-önceki-hayatlarımdan-tanıyorum kadar romantik olmayan, daha gerçekçi bir sebep.

Mümkün olmadığından değil. Yani sonuçta tekrar tekrar dünyaya gelmediğimizi ve önceki hayatlarımızdaki şeylerin... ımm... 'derin hisler'in izlerini taşıyamayacağımızı bilimsel olarak kanıtlamamışlardı; değil mi? Çürütülene kadar her teze inanabilirdim.

Derin his derken, düşmanlık mesela. Ya da kin. Belki eski hayatımızda ikimiz de bir kitap karakteriydik ve düşman ailelerin çocuklarıydık?

Aynen evet. Başımı iki yana salladım. Kendimle yaşamak giderek daha karmaşık bir hâl alıyordu. Bilinmeyenlerden oluşan bir denklem gibiydim. Oysa ben matematikte iyiydim. Kendi kendime sırıttım. Bütün derslerde, iyiydim. Anasınıfı hariç her okulu birincilikle bitirmiştim. Yani hem üçlü integrali hem Divan Edebiyatının inceliklerini hem saat farklarını –ki bu EN zoruydu...- hem de organik kimyayı aynı anda kavrayabilen birinin kendini anlamakta bu kadar zorlanmaması gerekmez miydi?

Acaba Marin'le anasınıfında mı tanışmıştık?

Neyse.

Geceliğimin üstüne giydiğim ince sabahlığın kuşağını biraz daha sıktım ve biri soğuk diğeri sıcak iki bardağı minik tepsime yerleştirip bahçeye yöneldim.

*

"Ben sen geldin sandım, meğer Kaan'mış. Boş binayı görmek istedi. Annesi mi söylemiş ne, o kısmı net anlamadım." Omuz silktim ama Cihan başını birlikte oturduğumuz bahçe koltuğunun arkasına yaslayıp gözlerini kapatmış olduğu için beni görememişti tabii.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin