Elimdeki kitabı komodinime bırakıp kulağımdaki kulaklıkları çıkardım. Dünden beri akşam olmasını bekliyordum ve bu hayatımda yaptığım en büyük salaklık olabilirdi. Ya da olamazdı işte, daha büyük salaklıklarım da olmuştu... Mesela... Neyse, şuan başka bir meselenin ortasındaydım.
Telefonumun ekranını açıp saate baktım. Henüz öğle vaktiydi ve benim yapacak hiçbir işim yoktu. Sabah beşe kadar oturmak hangi geri zekalının yapabileceği bir şeydi ki?
Tabii ki benim...
Ağrıyan gözlerimi ovuşturup, başımın ağrısını görmezden geldim. Çünkü migrenime sokayım.
Annem salonda televizyon izliyordu, babam arkadaşlarıyla iş yemeğine gitmişti sanırım.
Üzerimdeki battaniyeyi atıp ayağa kalktım. Odamdan çıkıp banyoya girdim ve yüzüme bir su çarptım. Bu şekilde ayılamayacağımı bildiğimden kısa bir duşa girmek için üzerimdeki eşofmanlardan kurtuldum.
Duşa kabine girdiğimde, boğazımdaki yanma da baş göstermeye başladı. O gün... O gün işte! Ufuk'un beni öptüğü gün, üzerimdeki ıslak kıyafetlerle fazla kalmış olmalıydım ki, grip beni kapıda bekliyordu.
Üzerimden akan sıcak suya adapte olup, kısa süreli bir duştan sonra banyodan çıktım. Hızlı adımlarla odama gidip giyecek bir şeyler bakınmaya başladım.
Saat dört buçuk olmuştu, şimdiden giyinsem bir şey olmazdı bence. Heyecandan ölmek üzereydim, olmazdı!
Üzerime siyah, sol kısmında minik bir gökkuşağı amblemi olan bir polar, altıma da tek dizi yırtık siyah bir pantolon giyindim. Gayet sade ve umursamaz olmuştum bence. Güzeldi.
Saçlarımı kurutup özensizce taradım ve serbest kalmalarına izin verdim. Onunla buluşmayı çok önemsiyor gibi görünmek istemiyordum. Sonuçta hâlâ Ufuk'tan kopamıyordum ve böyle yapmam benim aleyhimeydi.
Yatağımı toplayıp üzerine oturduğumda kafamdaki binlerce soruyu engelleyemiyordum. Nasıl görünüyordu, beni gördüğünde ne yapacaktı? Sarılır mıydık yoksa tokalaşır mıydık? Sarıldığında yine öyle mi hissedecektim?
Yastığımı alıp yüzüme kapattım ve çığlık attım. Bu şekilde sinir atılıyordu, evet.
Zamanın böyle geçmeyeceğini ve yapacak bir işim olmadığını gözlerimin önüne getirip, bir arkadaşımı aramayı düşündüm.
Dostlar bu günler için vardı.
Rehberime girip 'hangi güzel dostumu rahatsız edebilirim?' diye düşünürken elim Işıl'ın numarasına gitti.
O, bana bir güzel söver ve beni cana getirirdi.
Arayıp, telefonu açmasını bekledim ve ağrıyan boğazımı ovuşturdum. Gitmeden anneme bir ıhlamur yaptırsam iyi olacaktı.
"Efendim sayın geri zekalı?"
"Kankaların kankası! Bir tanem, Işığım!"
"Sen misin lan Barış?" diye homurdandığında uykuda olduğunu ve kimin aradığına bakmadan telefonu açtığını anlamıştım. Çünkü Işıl, bulduğu her boş zamanda ya uyurdu ya da İlay'la gezerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR | Texting •B×B•
Novela JuvenilBilinmeyen Numara: Körsün! Bilinmeyen Numara: Ve bunun o güzel gözlerinle hiçbir alakası yok! 130319' -Bolca küfür ve argo sözcükler barındırmaktadır.- ©2019, tombikbirbulut