"Yangyang." Xiao Jun konuştuğunda hâla kitabımı okumaya devam ediyordum. "Bu kadar çok kitap okuman seni bir şair yapmayacak."
Omzumu silkip gülümsemeye başladım. "Belki hafızama bir şeyler katabilir ama," dediğimde gözlerini devirerek karşımda ki kanepeye uzandı.
"Kendi ismini hatırlıyorsun ya, gerisinin ne önemi var?"
"Bilmem. Sadece en sevdiğim şeyleri tekrardan keşfetmek istiyorum," dediğimde eline aldığı basket topunu duvara fırlatarak geri tutuyordu.
"Yani, üç senedir okumadığın kitapları şimdi mi okuyorsun?" Güldüğünde ona eşlik edip elimde ki kitabı masaya koydum. Yanına doğru gidip basketbol topunu havada yakaladığımda yerde sektirmeye başladım.
"Biraz basketbol oynamanın vakti gelmiş o halde."
"Dostum, basketbol oynamanın vakti geçmişti bile!" Ceketini kaptı. "Lucas'a söyle, o da gelsin."
Onu başımla onayladıktan sonra evden çıkmadan önce Lucas'a kısa bir mesaj çektim.
Xiao Jun ve Lucas benim yakın olduğum iki insandı. Hatta onlar benim tek arkadaşımdı. Bana her konuda yardım ediyorlar, pes etmemem için çabalıyorlardı. Pes etmemekten kastım, hafızamı geri getirmekti. Üç sene önce geçirdiğim motor kazasında hafıza kaybı yaşamış, kendi ismim de dahil hiçbir şeyi hatırlamamıştım. Arkadaşlarımı, ailemi, daha doğrusu genel bilgilerimi toparlamıştım ama kendimi daha çok zevk alacağım şeylere yöneltmiştim. Örnek olarak Lucas'ın dediğine göre müzik zevkim hâla değişmemişti. Xiao Jun ise hâla bir aptal olduğumu söyleyerek benimle alay ediyordu ama bu umurumda değildi. Bunları şakasına yaptığını biliyordum. Eh... en azından tahmin ediyordum.
Basketbol sahasına geldiğimiz zaman topu Xiao Jun'a atarak üzerimdekileri çıkartıp saçlarımı düzelttim. Bu hareketlerime karşılık Xiao Jun, "NBA maçında değiliz, çok da abartma," diye dalga geçtiğinde gözlerimi devirdim.
"Bu kadar çok kıskanma," diye söylediğimde gülerek topu bana attığında parmak uçlarımda kalkarak potadan içeriye geçirdim.
"Akşam dağa gelecek misin?" Topu tuttuktan sonra bana doğru fırlattı. "Güzel kızlar olacağını duydum."
Güzel kızlar.
Bu tabirin bana uyumadığını anladığım yıl geçen yıldı. Güzel kız ya da çirkin kız, hiç fark etmiyordu. Ben kızlardan hoşlanmıyordum.
Ben erkeklerden hoşlanıyordum.
Bu gerçeği hiç kimseyle paylaşmıyordum çünkü nedense bana saygı duyulmayacağını düşünüyordum. Arkadaşlarımın tek düşündüğü şey kızlardı. Eğer bu gerçeği onlarla paylaşırsam beni de kendilerine benzetmeye çalışacaklardı. Ben ise farklı olmak için onlarla kavga edecektim.
"Bilmiyorum, gelesim yok." Bir atış daha. "Eve gidip ders çalışacağım."
"Ah, hadi ama Romeo. Sen hiçbir zaman ders çalışmazsın."
"Galiba bu sefer canım çalışmak istedi."
"Oraya sadece Lucas ile gidemem dostum. Gelmelisin." Son kelimesini uzatarak söylediğinde gülümsedim. Çok emin değildim. Oraya gidip sarhoş bir şekilde eve dönersem annem beni öldürürdü. Oradan sonra ya Xiao Jun'ın ya da Lucas'ın evinde kalacaktım ki büyük ihtimal tercihim Lucas'tan yana olacaktı. Çünkü o kendisini kaybetmemek adına asla içmiyordu.
"Pekâlâ, LeBron. Geleceğim."
Atış yaparken gülümsedi. "İşte benim çocuğum," diye dalga geçtiğinde gözlerimi devirdim. O sırada girişten Lucas'ın geldiğini gördüğümde ıslık çaldım.
"Bensiz basketbol, külahsız dondurmaya benzer," dediğinde hepimiz gülmeye başladık.
"Onu dağa gelmesi için ikna ettim." Xiao Jun konuştuğunda gözlerim devirdim. Böylece o lanet dağa gitmiştik. Nisan ayında olduğumuz için hava biraz ısınmaya başlamıştı ama bu şu an da fark etmiyordu. Hepimiz ateşin karşısında oturmuş ve lanet hatmilerimizi* ağaç dallarına geçirerek ateşe doğru tutmuştuk. Benden birkaç yaş büyük olanlar içki içmekten neredeyse bilincini kaybetmiş, müstehcen bir şekilde dans ediyordu. Bazılarıysa işeme yarışması yaparak kendi aralarında eğleniyordu. Ortam fazlasıyla garipti ama benim bu hatmiyi tutmamdan daha da garip olamazdı. Tanrı'm, gerçekten de eşcinsel olduğumun en büyük kanıtı olabilirdi bu. Özellikle bunu yanımda oturan kızlarla birlikte yapıyordum.
"Uğraşacak vaktim yok." Bir erkek saçlarını hızla savurup karşıma oturduğunda arkasından gelen kız sinirle ona bakmaya devam ediyordu ama çocuk bunu umursamıyordu. Tüm dikkatimi onlara vermiştim.
"Sana eskisi gibi haz veremiyor muyum yani?" Kız sorduğunda çocuk gözlerini devirerek içkisinden bir yudum daha aldı.
"Eskiden de haz vermiyordun."
"Siktir git, Kunhang." Kız içkisini isminin Kunhang olduğunu öğrendiğim çocuğun olduğu yere doğru fırlatırken Kunhang sadece alayla gülümsemiş ve olanları hiç umursamamıştı.
Siyah saçları gözlerinin önüne düşerken, kıvrımlı burnu ve gamzeleri de yine ilk dikkatimi çeken şey olmuştu. Az önce gördüğüm kadarıyla boyu da uzundu. Özellikle bacakları neredeyse oturduğu yere bile sığmıyordu. Bir an gözlerimiz buluşunca ben hemen başka yere bakmaya başlamıştım ama şu an onun da beni incelediğini biliyordum. İstemsizce gerilip derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalkarak elimde ki dalı oturduğum yere koyup Lucas'ı aramaya koyulmuştum. Gerçekten sıkıldığımı ve bu ortamda durmak istemediğimi fark etmiştim. Beni de kurtaracak tek kişi oydu. Xiao Jun'ın şu an başka işlerle meşgul olduğunu tahmin etmek çok da zor değildi.
Kunhang'ın olduğu yerden geçerken bir an bileğimi tuttuğunda panik içerisinde ona bakmaya başladım. Bir erkek için oldukça güzeldi. Hatta kızlardan bile güzel olduğuna yemin edebilirdim.
"Sana sadece tek bir soru soracağım." Ayağa kalkarken neredeyse ona bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım.
"Seni dinliyorum," derken elini bileğimden çekmişti. Bakışlarını ateşe dikti.
"Çakmağın var mı diye soracaktım ama burada ki ateşi fark etmemişim." Son kez bana baktığında bu sefer beni daha çok incelemek için baktığını anlamıştım. "Üzgünüm, seni tutmayayım," diyerek cebinden çıkarttığı sigarayı ateşe doğru uzattı. Az önce bana söylediği yalanı sindirmeye çalışıyordum. Tanrı aşkına, bir insan nasıl ateşi fark etmezdi ki? Derin bir nefes alıp onun yanından ayrılırken arkama dönüp ona baktığımda, onun da sigarasını içerken bana baktığını gördüm.
Bir anlığına kız arkadaşıyla yaşadığı muhabbeti duydum diye bana patlayacak zannettim ama bu yaşanmadığı için fazlasıyla sevinmiştim
Ama bir yandan da bir kızla olmasına üzülmüştüm.
Lucas'ı gördüğümde beni onun evine götürmesi için yalvardığımda beni onaylamıştı. Bir an önce gidip uyumak istiyordum.
Bir de Kunhang'ı tekrardan görebilmek için dua etmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i believe you ➸ yangdery
Teen Fiction"her zaman tanrıdan hafıza kaybı geçirmeyi diledi. istediği de oldu." hendery&yangyang