1.1

366 50 13
                                    

yavaş yavaş finale doğru sanki?

-

Uykumdan yavaşça çekilirken gözlerimi açıp etrafıma bakmaya başladım. Kendimi yattığım yerden kalkamayacak kadar yorgun hissediyordum. Etrafa bakındığım zaman burasının benim odam olmadığını fark etmem zamanımı almıştı. Etraf karanlıktı fakat gözle görülebilir bir vaziyetteydi. Hendery'in yatağındaydım.

Tek başıma.

Telefonumun nerede olduğuna bakmak için -benim için- zor da olsa oturur pozisyona geçerek etrafıma bakındığımda telefonun yanımda duran komidinin üzerinde olduğunu fark ettiğimde saatin kaç olduğuna bakmak için telefonumu elime almıştım.

Sabahın beşiydi. Yani bu, öğlenden beri uyuduğum anlamına mı geliyordu?

Telefonu yatağa bırakarak üzerimde ki kıyafetleri incelediğimde hepsinin Hendery'e ait olduğunu fark etmiştim. Kıyafetlerimi çıkartıp bana bunları mı giydirmişti? Tanrı'm, daha ne kadar utanabilirdim bilmiyorum. Yani, ben uykumdayken... Sanırım kalbim bu sefer utandığımdan atıyordu.

Hendery'in nerede olduğuna emin olmak için odadan yavaşça çıkarken ses çıkartmamaya özen gösteriyordum. Lanet ev haddinden fazla büyüktü. Ben bu evde Hendery'i asla bulamazdım. Belki ona GPS cihazı bağlarsam bir ihtimal nerede olduğunu anlayabilirdim.

Bu fikri aklımın bir kenarına kazıyarak aşağıya doğru ineceğim sırada duyduğum piyano sesine karşı merdivenin demirliklerine sinmiştim. Aşağıya doğru eğildiğimde, Hendery'in piyanonun başında oturup onu çalarken bir yandan da şarkı söylediğini fark ettiğimde yutkundum. Bu saatte uyumak yerine piyano çalması beni az da olsa endişelendirdiği için onun yanına doğru ilerledim.

Koltuğun kenarına oturup onu dinlemeye başladım. Şu an burada olduğumdan haberi yoktu. Eğer kafasını çevirip beni fark ederse büyük ihtimalle korkudan kalp krizi geçirecekti fakat ben bunu umursamayacak kadar onun büyüsüne kapılmıştım.

Siyah saçlarını tepeden toplamış, gökyüzü ışığının yüzüne çarpmasına izin vermişti. Ensesinden aşağıya düşen birkaç saç tutamı onu daha da kusursuz kılıyordu benim için. Piyanoyu çalarken bazen elini gözlerine götürüp kaşıyor, ardından yine çalmaya devam ediyordu. Hava sıcak olsa da onun üzerinde siyah, vücut hatlarını belli eden bir sweat vardı. Siyahı neden bu kadar çok sevdiğinden emin değildim fakat onu çekici kılanın da bu olduğundan emindim.

Bir anda parmaklarını piyano tuşlarının üzerinden çekip saçlarına götürdüğünde gülmeye başladı. "Demek uyandın," dedi mayhoş bir tınıyla. Benim burada olduğumdan ne zamandan beri haberi vardı bilmiyordum fakat şaşırdığım söylenemezdi.

"Uyandırmalıydın."

Oturduğu yerden kalkıp yanıma oturduğunda elini omzuma götürdü. Yüzümü inceledikten sonra tebessüm etti. "Dinlenmen gerekiyordu."

Merak içinde, "Sen neden uyumuyorsun?" diye sordum.

"Bir ihtiyacın olursa diye uyumadım. Şimdi nasıl hissediyorsun, daha iyi misin, YangYang?"

"İyiyim, bir sorunum yok," dedim, kafamın içinden benim ismimi söylemesi tekrar ve tekrar geçerken. Söylediğime karşılık gülümseyerek bana sarılınca bir anda ne yapacağımı bilmeden ona karşılık verdim.

Parmakları sırtımda gezinirken beni daha çok kendine çekti. Neredeyse bacaklarım onun bacaklarının üzerindeydi. Burnunu nazikçe boynuma sürtüp derin bir nefes aldığında kalbim tekler gibi olmuştu. Ona karşı koyamıyordum. Belki yanlıştı, belki bir hataydı.

if i believe you ➸ yangderyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin