49

4.8K 309 139
                                    

-Reyhan Canaslan-

"Baha? Kardeşim n'aptın omleti kuluçkaya mı yatırdın? Kaç saat oldu?" Rohat'ın gülerek mutfağa gitmesi ile ben de söylediği şeye ufak bir kahkaha atmıştım. Ezo'nun da bu konuşmaya gülümsediğini fark edince derin bir nefes alıp ekmekleri almak için mutfağa ilerledim.

Kapının önünde kollarını bağlamış bir şekilde duran Rohat'a baktım önce, daha sonra da ufak mutfağı alt üst eden Baha'ya... Gerçekten sadece dört kişilik omlet yapacaktı, dört kişilik sade bir omlet...

Rohat'ın hâlâ kıkırdadığını duyunca bıkkın bir şekilde ona dönmüştüm. Yan profilinden gülüşünü görünce ise kızmam gereken yerde yumuşamıştım anında. Ciddi anlamda, anında tüm negatif enerjimi almıştı o gülüş. Zihnime dolan, 'Seni seviyorum' lu sarılmamız ile kalbim tıpkı o anki gibi hızlanmıştı.

Rohat'ın sevgisine karşılık vereceğimi söylemiştim ama açıkçası bu kadar hızlı olacağını düşünememiştim. Belki biraz daha zaman geçerdi diye tahmin etsem de o an beni kendine çekip kulağıma fısıldadığı cümle, beni o ana çivilemişti. Aniden böyle bir şey yapacak olması aklımın ucundan geçmezdi o kapıyı açarken ama benim dilimden o kelimeler de aynı şekilde aniden dökülmüştü.

"Kahvaltı bittikten sonra bu suç mahallinin temizliği sana ait, Baha. Hayır yani madem yapamıyorsun ne diye ben yaparım diyorsun ki?" Sona doğru gülmemi tutamamıştım ve Baha'ya çevirdiğim bakışlarım otomatik olarak tekrar Rohat'a dönmüştü gülerken.

O da bana gülümseyerek bakıyordu, elini tutup gülümsedim.

Ekmekleri alıp masaya oturduğumuzda Baha açlığını sürekli olarak dile getiriyordu, önündekileri yerken bile. Bu komik gelse de, gülmeden kahvaltımızı edebilmiştik.

"Reyhan, bir şey söyleyim mi?-..."

"Söyleme, Allah'ını seversen sus ve kahvaltını et kardeşim, biz de rahatça bir şeyler yiyelim." Rohat'ın sözünü kesmesi ile tek kaşını kaldırıp ters ters ona bakmıştı. Gülerek Baha'nın söyleyeceği şeyi bekledim çünkü Rohat'ı dinleyip susmayacağını biliyordum.

"Son anda Rohat'ı kaptın ya, gerçekten müthiş karar. Adam kaç gündür evimde, eve girerken mutlu oluyorum ya. Her yer mükemmel biçimde çamaşır suyu kokuyor. Oh, mis!" Söylediği şeye hepimiz gülerken Rohat masanın üstünden uzanıp kafasına vurmaya çalıştı fakat geri çekildi Baha.

"Geri zekâlı, çamaşır suyu değil onun adı. Yumuşatıcı. Ama biliyor musun, senin odana çamaşır suyu döküp kapıyı üstüne kapatmam lazım. Belki içeride başın döner kokudan, nefes alamaz hale gelirsin falan hiç endişelenme, birkaç dakika içinde gözlerin kapanır, bilinmez diyarlara yolculuğa çıkarsın." Yarısını sinirle, yarısını gülerek söylemişti bunların. Her iki hali de gülümsememe neden olurken kapı sesini duymamla ilk ben ayaklandım.

Rohat kalkmıştı ki elimle durdurdum ve masadan kalktım. Kapıya gidene kadar arkamda Baha ve Rohat'ın atışmalarını duyuyordum.

Kapıyı açtığımda karşımda yabancı bir adam duruyordu. "Buyrun?"

Soruma cevap vermemesi ve yüzündeki o soğuk ifade ile içime bir korku yayılmıştı. Yutkundum ve kapıyı yavaşça kapatıp Rohat'a sesleneceğim sırada, karşımdaki adam kapıyı kapatmama izin vermeden kolunu boğazıma dolamıştı. Kalbim normalden fazla çarpmaya başlamıştı, sanki öleceğimi hissetmiştim. Ve kim olduğu hakkında bir fikir oluşuyordu durmadan kafamda ama onu bile doğru düzgün düşünemiyordum.

Boğazıma dayadığı bıçağı hissetmemle nefesim kesildi sanki. Henüz bir şey yapmadan boğazımda dursa da bıçak, buz kesmeme neden olmuştu.

"Karım nerede?" Sessiz bir biçimde kulağıma fısıldadığında onun Ezo'nun kocası olduğunu anladım. Kocası bile değildi ama...

Cevap vermek istesem de kelimeleri bir araya getirememiştim ve sadece tuhaf sesler çıkmıştı ağzımdan. O sırada ayağıyla kapıyı sertçe kapattı ve salondaki masaya ilerledi.

Görüş açılarına girdiğimizde ise Rohat'ın bizi görüp aniden masadan kalkması ile korkudan dolan gözlerim yavaş yavaş taşıyordu.

"Reyhan?" Rohat'ın sesinin bir anlığına güçsüz çıktığını hissetmiştim. O sırada bize doğru bir adım attığında arkamda duran adam bıçağı refleks olarak sertçe bastırdı ve boğazımın yanması ile ağzımdan ufak bir çığlık kopmuştu.

Kanın sıcak akışını boğazımdan vücuduma inişini hissediyordum, böylesine bir acıyı en son ne zaman yaşadığımı ise bilmiyordum. Ezo, gözlerinden yaşlar boşalırken arkamda duran adama bakıyordu. Baha ise hemen önünde onu korumaya çalışır gibi dururken Rohat da Baha'nın yanındaydı ve Baha, Rohat bir şey yapmasın diye kolunu tutmuştu.

"Ezo, canım karım. Hadi geldim bak, gidelim evimize. Söz veriyorum telafi edeceğim her şeyi." Algılamakta zorluk çekiyordum artık. Acı parmaklarımı uyuşturmuştu ve artık boğazıma sarılı kolları çekmek için uğraşamıyordum.

"Neyin telafisi, Berzan? Yaptığın şeyin telafisi olur mu?" Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. Dik durmaya çalışıyordu. "Lütfen git, ben artık seni görmek değil adını duymak bile istemiyorum."

"Özür dilerim, binlerce kez özür dilerim sevgilim. Yemin ederim çok pişmanım, sana yapmamam gereken şeyler yaptığım için yemin ederim it gibi pişmanım. Hadi, lütfen Ezo, lütfen?" Gözyaşlarını sildi ve bileğindeki saate baktı Ezo.

"Hayır Berzan, şimdi hemen gitmezsen polislerden kaçamazsın. Lütfen git."

"Polis mi?" Baha'nın sorusuyla yutkundu Ezo. Konuşulanları zar zor duyuyordum artık. Gözlerim kapanmaya yakındı, üşümeye başlamıştım ve bıçağın değip acısını bıraktığı boğazımın uyuştuğunu hissediyordum.

"Onu buraya ben çağırdım, polisi de aradım." Baha'ya bakarak söyledi bunları ve daha sonra Berzan'a döndü. "Polisler gelmeden git Berzan, yoksa şikayetçi olacağım." Ve bunları söylerken gözlerine bakamamıştı Berzan'ın.

Berzan'ın kolu, boğazımın kanayan kısmına biraz daha yaklaştı ve tam da o an acıdan bedenim kolunun altından kaymıştı.

Nefes almam giderek zorlaşırken gözlerim kapanmıştı. En son polisin içeriye girdiğini ve Rohat'ın koşarak yanıma geldiğini duymuştum.

*
*

dünden kalma - textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin