txetmaerd hesabındaki Mostar Köprüsü'ne bakmayı unutmayın! Orada da eğleniyoruz :')
*
-Ezo Rençber-
"Bana güvenmiyor musun, Ezo?"
Çocukluğumdan beri tüm kötü anımda yanımda sen vardın, nasıl güvenmeyim? Diyemedim. Çünkü güveniyorum dediğimde soracağı soru ve vereceğim cevap korkutuyordu. Gerçeklerle yüzleşmek korkutuyordu.
Berzan'ı sevdiğimi düşünürdüm ama öyle değilmiş. Ona bakınca zihnime hücum eden düşüncelerimdeki o kitaplardan çıkma mükemmel adamı seviyormuşum. Körü körüne inanmışım, onun kitaplardaki kahramanlar kadar mükemmel olacağına. Çok geç gösterdi öyle olmadığını, çok geç indi beyaz atından. Ve çok geç gitti benden.
Hâlâ gitti mi, onu da bilmiyorum. Kalbimde varlığını hissedemiyorum ama güzel anılarımız aklıma gelince istemsizce, onca acıya rağmen gülümsüyorum. Onca ve affedilemeyek kadar büyük acıya rağmen. Bu sevdaya dahil mi?
Olmamalı.
"Burada canını yakmayacak bir ben varım, sen üzmeyecek, kalbini kırmayacak. Bana güven, Ezo." Mutfakta hazırladığı piknik sepetini alıp yanıma geldi.
Canını yakarsam, canım yansın. Üzersem, kalbim yerle bir olsun. Tek bir gözyaşının sebebi olursam, nefes almak haram olsun bana. Seni üzmeyeceğime söz veriyorum, sevgili karıcığım. Bunlar, dini nikahtan sonra Berzan'ın söyledikleriydi. Ne çok inanmıştım her bir kelimesine. Kalbim nasıl da hızlı atmıştı onun için. İpleri nasıl da bırakmıştım erkenden, elden.
Şimdi, Baha'nın yanındaysam ona güvendiğim içindi. Ama bir zamanlar Berzan'a da güvenmiştim. Baha'yı küçüklüğümden beri tanıyordum, bir insanın tek kötü huyu olmaz mıydı? Yoktu benim için, ya da bana karşı.
"Sana yeterince yük oldum, Baha. En kısa zamanda bir iş bulup çalışırım ve kiraya çıkarım. O zamana kadar da, Reyhan kabul ederse onun yanında kalırım. Sen daha fazla zora sokma kendini." Derin bir nefes alıp ofladı.
"Ben sana ne diyorum, sen ne söylüyorsun Ezo. Bana yük falan olmuyorsun, kendini kötü hissetme artık. Cidd-..."
Cümlesinin devamını duymamı engelleyen şey, ağzıma kadar gelen iğrenç tatdı. Refleks olarak elim ağzıma gitmişti ve koşarak tuvalete girmiştim. Midemdekilerin yarısını büyük zorluklarla boşaltarak aynanın karşısına geçtim.
Rengim solmuştu. Tıpkı kalbim gibi. Güçsüzdüm, çünkü tek başıma değildim. Artık iki kişi için nefes alıyordum. Ben ve karnımdaki bebeğim için. Şimdiden gücüm kalmamıştı, aylar sonra nasıl olacaktım kim bilir.
Oysaki bu bebek için ne çok güzel hayalim vardı. Berzan ile evlenmeden önce, ona hamile olduğumu söylediğim anı hep hayal ederdim. Filmlerdeki gibi, kucağına alıp etrafında döndürmesini. Şimdi hiçbir hayale takatim ve inancım kalmamıştı. Hayal kurdukça güzel şeylerden uzaklaşıyordum sanki.
"Ezo, iyi misin?" Tuvaletin kapısını kapatmayı akıl edemediğim için on dakikadır aynada kendimi izlerken, Baha da kapıdan beni izliyormuş.
Musluğu açıp yüzümü soğuk suyla yıkadım ve ona dönüp gülümsedim.
"İyiyim, hadi gidelim."
*
*-Baha Tunç-
"Yaşlanmışsın Baha Tunç!" Ezo'nun kahkahası kulaklarımı esir alırken onu izleme isteğimi bastırmak için büyük bir çaba sarf ettim. Yine de kendimi tutamayıp uzun zamandır görmediğim gülümsemesine takılı kaldım.
Parmak güreşi oynuyorduk ve küçükken oynadığımızda hep kazanan ben, bugün hep yeniliyordum. Her yenildiğimde attığı kahkaha ise gurur vericiydi. Kötü olaylardan biraz uzaklaştırmak, ona nefes aldırmak hoşuma gidiyordu.
"Öyle bakmaya devam edersen parmaklarını kıracağım, oyuna dön hadi." Kurduğu cümlenin altında utanç da yatıyordu. Haklıydı, birkaç dakikadan fazla oldu onu izleyeli. Hayır izliyorsun bari oyuna devam et, kız sabit duran parmağımla güreş yapıyordu resmen...
"Dalmışım ya," Boğazımı temizledim ve kenarda duran meyve suyundan bir yudum alıp yeşil çimenin üstüne serdiğimiz bezin üstündeki yumuşak yastığa uzandım.
"Kaybedince oluyor öyle şeyler, değil mi?" Güldüm. Hangi kaybedişten bahsediyordu?
"Senin çenen düştü iyice he, yemeğini ye istersen yoksa böceklenecek." Sandviç tabağını önüne ittiğimde dudağını büzüp ters ters bakmıştı. Bu hareketleri eskiyi hatırlatıyordu bana. Eski Ezo'yu. Masum, temiz ve yalnız, ama güzel Ezo'yu.
"Görüşmeyeli bayağı sinir bozucu olmuşsun." deyip hışımla yemeğini yemeye başladı.
"Ne dedim ki ben? Yemeğini ye dedim sadece!" Elimi iki yana açıp savunmamı yaptığımda gülmüştü.
"Oyunu kaybetmeyi kendine yediremedin, mızıkçılık yaptın." Sinirle ama bir o kadar da tatlı bir yüz ifadesi ile sandviçi ısırdığında az önceki gibi dalmıştım yine.
Karnındaki bebekten dolayı mı böylesine çocuksu ve nazlıydı? Yoksa eski halinden eser kalmamış diye düşündüğüm için beni mi cezalandırıyordu? Neyse ki bunu duymamıştı, yoksa oradan da bir trip yerdim.
"Emin ol, bugün sadece o oyunu kaybetmedim." Neyden bahsettiğimi anlamamıştı. Gökyüzüne çevirdim bakışlarımı ve hüzünlü bir gülümseme yolladım bulutlara.
Bugün, kalbime de yenildim. Yabancı ve tarifsiz duygulara yelken açtığım için.
*
*Birkaç gündür bölüm gelmiyordu çünkü ilhamım yoktu. Bugün bu çifti yazmaya çok heveslendim ve benim içime sinen bir bölüm oldu :')
Böyle olacağını hepimiz tahmin ediyorduk zaten ama okuyunca -yazınca- daha değişik hissediyor insan yahu! *-*
35K ❤️
![](https://img.wattpad.com/cover/181913789-288-k177214.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dünden kalma - texting
HumorReyhan: Allah'ım! Ya erkek doğup bunun gibi olsaydım? Sana şükürler olsun 05*: Ayıp oluyor ama Reyhan: Erkek değil misin? 05*: Erkeğim ama kime göre? Neye göre? 05*: Pipimin olması erkek olduğumu gösteriyor olabilir ama neden sadece o erkek olduğumu...