Başımı sırama yaslayıp sessizce etrafımdaki insanların hareketlerini izleyerek mide bulantımın geçmesini bekliyordum. İnsanlar şu an bulunduğum durumdan habersiz gülüşüp eğlenirken onlara katılamamak beni üzmüştü.
Sınıfın kapısı açıldığında kapının eşiğinden başını uzatan Tunç yüzümde buruk bir gülümseme oluştururken gözleri üzerimde durduğunda yavaşça yutkunup ona bakmaya devam ettim.
Sınıftaki tüm sesler susarken etrafımdaki hareketler yavaşlamıştı. Sınıfın içinde ikimizden başka kimsenin varlığını hissedemiyordum o gözlerindeki tuhaf pırıltıyla bana bakarken.
Birkaç adımda sırama geldiğinde başını üzerime doğru eğip gözlerini gözlerimin hizasına getirerek sordu.
"İyi misin?" Başımı hafifçe iki yana salladım. Onun beni bu halimle görmesi acı vericiydi. Onun yanındayken zayıf hasta bir kız olmak istemiyordum.
"Yüzünü yıkayalım." Söylediğini ikiletmeden sıramdan kalkmaya çalıştığımda ayaklarımın altından kayan zemin yüzünden tekrar sert bir şekilde sırama oturmuştum. Tunç bu halimden iyice endişelenmiş olmalı ki elleriyle yüzümü kavrayıp saçma sapan hareketler yapmaya başlamıştı. Gözlerimin içine öyle dikkatli bakıyordu ki içime dolan sıcaklık beni eritebilirdi.
Bana öyle bakma...
"Gözlerin çok..." Söylediği şeyin etkisiyle gözlerim kocaman açılırken ani bir hareketle ellerini yüzümden çekip saçlarına götürdü. Utandığı her halinden belli olurken onun bu sevimli hali bana halsizliğimi ve hastalığımı unutturmuştu.
Sevimli? Tunç ve sevimli? Bu iki kelimeyi bir arada kullanacağım hayatta aklıma gelmezdi.
"Daha iyi misin?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp başımı evet anlamında sallarken cidden iyi olduğumu fark etmiştim. Onun sesinden duyduğum tamamlanmamış bir cümle keyfimi nasıl da yerine getirmişti...
"Bak emin misin? Revire falan inelim istersen." Bu ilgili hali tuhafıma giderken aklıma gelen ihtimal beni dehşete düşürmüştü.
Belki de sadece Ece'nin arkadaşı olduğum için benimle ilgilenmişti.
"İyiyim."
"Benden mi çekiniyorsun?"
"Bu saçma kanıya nasıl vardın?"
"Yüzün kızarmış." Ellerim hızla yanaklarımla buluşurken yüzündeki alaycı ifadeyle beni izliyordu.
Aman ne güzel.
Allah'ım çok güzel...
"Peki. Madem iyisin ben gideyim artık."
"Neden geldin ki?"
"Derya'nın çantasına su dökecektim."
"Neden?"
"Sana ne?" Gözlerimi devirip sırama tekrar başımı yaslarken yanımdaki boş yere oturup mırıldandı.
"Peşimi bir türlü bırakmıyor. Arkadaşına benimle uğraşmamasını söyler misin?"
"Neden? Bu kötü bir şey mi?"
"Tabii ki kötü bir şey."
"Derya iyi kızdır aslında."
"Derya içten içe benimle dalga geçen ukala bir kız."
"Derya seninle neden dalga geçsin?"
"İşte bu seni hiç ilgilendirmez. İkimizin arasında bir mesele."
"Ne meselesi? Beni neden ilgilendirmiyormuş? Ayrıca Derya seninle iki gündür konuşuyor, aranızda ne gibi bir mesele olabilir ki?"
"İki gün olduğundan bu kadar eminsin yani?" Kaşlarım istemsizce çatılırken Derya'nın söylediği şey gelmişti. Hepsini kafamda toparladığımda ortada dönen saçma oyunu anlamıştım.
Harika!
Tunç ona yazan kişinin Derya olduğunu düşünüyordu. Ama kalbimi kıran gerçek bu değildi.
Tunç onunla dalga geçen ukala bir kız düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ SEVECEĞİM (Texting)
Short StoryBilinmeyen Numara: Ben seni seveceğim Tunç: Ne? Bilinmeyen Numara: Seveceğim işte oğlum Bilinmeyen Numara: Nesini anlamadın? Tunç: Bir insan nasıl bu kadar saçmalayabilir Tunç: O kısmı anlamadım