32

5K 453 97
                                    

Bölüm Tunç'un ağzından. 

Yaz'ın hiç fotoğrafını paylaşmamışım, aybetmişim öxçmncçönxöcçv

Yaz'ın hiç fotoğrafını paylaşmamışım, aybetmişim öxçmncçönxöcçv

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çok mıncırılası bir tip değil mi?

Hadi iyi okumalarrrr

***

Telefonumla amaçsızca uğraşırken Mert'le olan fotoğrafımızı gördüğümde yavaşça yutkundum. Ölümünü kabullenemiyordum.

O bu dünyaya gözlerini kapatalı bir ay olmuştu. Hayatımda geçirdiğim en amaçsız, en boş bir ay. Belki de artık bir şeyleri sorgulamaya başladığım için bana boş geliyordu, eskiden böyle kaygılarım yoktu. Eskiden neden yaşadığımızı düşünmeden yaşıyordum, yaşamak için nedenlere ihtiyacım yoktu. Ama artık bunu yapamıyordum. En yakın arkadaşım zorba ergenler yüzünden kendi canına kıydığından beri bu dünyada yaşamaya değer şeyler arıyordum. 

Sürekli bizden şikayet eden babalarımız, dedelerimiz bize pis bir dünya bırakmıştı. Yaşayacak, nefes alacak alanımız kalmamıştı. Beton binalar her tarafı kaplarken bizi acımasız bir sisteme köle yapmışlardı. Sadece çevre değil, insanlık da kirlenmişti. 17 yaşında bir çocuğun yönelimleriyle dalga geçip onun ölmesinden gizli bir haz duyacak kadar kirlenmişti insanlık.

Mert öldüğünde kafayı yememe ramak kalmıştı. Ben de onun gibi ölmek istiyordum. Hayatın beni cezbeden, heyecanlandıran hiçbir tarafı yoktu. Yaşamasam da olurdu yani ama merak ediyordum. Diğer insanlar neden yaşıyordu?

Mert öldüğünde arkamızdan konuşulanlar aklımdan çıkmıyordu. En yakın arkadaşımı elimden aldıkları yetmemiş gibi bir de onun ölümünden beni sorumlu tutmuşlardı. Evet, kalbini kırmıştım onun ama onu intihara sürükleyen sebep bu değildi. O insanların çirkinliğini tüm çıplaklığıyla görmüştü ve hassas kalbi bunu kaldıramamıştı. O ölmüştü ve tüm gerçeklerden kaçıp kurtulmuştu. Peki ben neden kaçmıyordum? Çok kolay olmaz mıydı? Belki de kolay şeyler bana göre olmadığından... Kafam çok karışıktı ve tek bir sorunun cevabını arıyordum, neden yaşıyorduk?

Beni yavaşça öldürmesi umuduyla sigaraya başlamıştımım. Açık açık yapıyordum bunu, kimseden gizlemeden. Annem öğrendiğinde inanamadı. Sigaradan nefret ederim ben. Neden başladığımı sorduğunda ben de saklamadım. Ölmek istemiyordum ama yaşamak için bir nedenim yoktu. Belki dedim, belki annem biliyordur neden yaşadığımızı. Anneler her şeyi bilir sanıyordum, bilmiyorlarmış.

Annem düşüncelerimi öğrendiğinde çok üzüldü. Bana bir sürü şey anlattı ama hiçbiri beni hayatta kalmaya ikna edecek kadar iyi değildi. Kadını o kadar korkuttum ki beni zorla psikiyatriste götürdü. O da bir işe yaramadı, sadece ilaç verip düşüncelerimi uyuşturuyordu. Ama annemin içi rahat etsin diye haftada bir gittim o hastaneye. Bazen doktorumun söylediklerini dinlemiyordum bile, nasılsa hep aynı şeylerden bahsediyordu. Hayatımın böyle anlamsızca ellerimden kayıp gitmesine katlanamıyordum. Ne kadar ölmek istediğimi düşünsem de içten içe yaşamak istediğimi biliyordum. Ama sadece nefes almaktan ibaret olmamalıydı, bir sebebim olmalıydı bu dünyaya tutunmam için. Bir avuç dangalağın beni hayattan koparmaması için, sonumun Mert gibi olmaması için bir sebebe tutunmalıydım.

Yine doktor randevumun olduğu günlerden birindeydik. Doktorum da artık neden geldiğimi anlayamıyordu, seans boyunca birbirimize boş boş bakıp duruyorduk. Bazen bir şeyler soruyor ben de onu mesleğinden soğutmamak adına yüzeysel cevaplar veriyordum. Kullanmadığım ilaçların dozunu arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Hasta değildim, sadece diğer insanlar gibi sorgulamaktan kaçmamıştım ve inatla sorgulamaya devam ediyordum. Bunu herkesin yapması gerekirdi, belki benim kadar değil ama herkesin kendi içinde bu soruları sorması gerekirdi.

Hastanede başı boş dolaşırken odalardan birinden gelen ağlama sesi dikkatimi çekti. Kızın biri doktorlar odasından çıkarken ağlayarak bir şeyler söylüyordu. Hastaneye yaklaşık 1 aydır gidip geliyordum, böyle karmaşalara alışmıştım ama kızın ağlaması içimde bir şeylere dokunmayı başarmıştı. Gerçekten ağlıyordu. Hissederek...

Ne söylediğini duymak umuduyla biraz daha yaklaştım. Kimse umursamıyordu, insanlar kapının önünden geçerken sadece merakla içeri bir göz atıyor, daha sonra başını çevirip gidiyordu. Kızdım bu umursamazlığa, içerideki her kimse bakıp geçilecek biri olmamalıydı, bir hikayesi vardı. İnsanlar nasıl bu kadar umursamaz olabiliyordu?

"Ben yaşamak istiyorum." Hıçkırıklarının arasından duyduğum bu cümleyle olduğum yere adeta çivi gibi çakıldım. O yaşamak istiyordu, peki sebebi neydi? Bakışlarım korkakça içeri süzüldüğünde yatakta yatanın hiç de yabancı gelmediğini fark ettim. Sanırım bizim okuldandı. Sevilen biriydi, oldukça sevilen biriydi. Zaten bizim okuldaki beyinsizlerin birini sevmesi için o kişinin güzel ve popüler olması yeterliydi. Yaz bu özelliklerin ikisini de taşıyordu.

Yaz... Adını bildiğimden bile haberim yoktu. Tuhaf.

Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleri gözlerimi bulduğunda yüzünden şaşkın bir ifade geçti. Beni tanımış olabilir miydi? 

Elinin tersiyle yanaklarını silip sanki az önce ağlayarak hastaneyi yıkan o değilmiş gibi dişlerini göstererek gülümsedi. Çok acı gülümsedi, içimde bir şeyler parçalanırken ben de aynı acıyla gülümsedim ona. Konuşmadan paylaştık acılarımızı bir yabancıyla.

O günden sonra her gün gittim o hastaneye. Dönüp dolaşıp Yaz'ın odasının önünden geçiyordum, merak ediyordum. Onu yaşama bu kadar sıkı bağlayan sebepler nelerdi merak ediyordum. Hala bilmiyorum ama beni hayata o bağlıyor.

Artık annemin, doktorumun, etrafımdaki herkesin anlattığı şeylerin neden bana bu kadar saçma geldiğini biliyorum. Yaşamak için başkalarının sebeplerine değil, kendi sebeplerime ihtiyacım vardı.

Ben sebebimi bulmuştum.

***

Sakın intihar etmeyin by

SENİ SEVECEĞİM (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin