Okula gitmek için evden çıktığımda dış kapının yanına yaslanmış beni bekleyen Cihan'ı görüp duraksadım.
Sahte bir şaşkınlıkla ona doğru yürüyüp tam önünde durduğumda yaslandığı duvardan ayrıldı ve kollarını kavuşturup açıklama bekleyen bir yüz ifadesine büründü.
"Aaa, senin ne işin var burada?"
"Ne?" Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Ne zamandır beni bekliyordu bilmiyordum ama onu böyle sinirlendirdiğime göre uzun süredir burada olmalıydı.
"Yapma Yaz, sanki bilerek beklettiğini bilmiyormuşum gibi..."
"Sana gelirim dememiştim." Gözlerini kapatıp Derin bir nefes alıp verdiğinde bu söylediğimin onu rahatlatmasına anlam verememiştim. Gerçi ben ne zaman Cihan'ın yaptığı herhangi bir şeye anlam verebilmiştim ki? Tuhaftı bu çocuk.
"Haklısın. Emrivaki yapmamalıydım ama senin inadınla başka nasıl baş edilir bilmiyorum."
"En azından artık neyin işe yaramayacağını biliyorsun."
"Doğru."
"Eee, sen neden bu kadar bekledin?"
"İnatçı olan tek kişi sen değilsin diyelim. Eee, ne yapıyoruz?"
"Ne demek ne yapıyoruz? Okula gidiyoruz tabii ki."
"Geç kaldık, yarım gün yok yazılacağız zaten. Ne gerek var?"
"Yukarı çıkıp anneme bu durumu açıklamak ister misin?" Kaşlarını 'Hayır' anlamında kaldırıp yere bıraktığı çantasına uzandığında istemsizce gülümseyip yürümeye başladım.
"Dün şartlar diyordun."
"Evet şartlar..."
"İçimden bir ses sana güvenmemi söylüyor Cihan ve ben bu sıralar onu çok sık dinliyorum. Eğer izin verirsen sana güveneceğim." Adımlarımı durdurup yüzüne baktığımda aklıma dolan düşünceler gözlerime yansımıştı. Cihan dikkatle gözlerime bakarken dalgınca kafasını salladığında konuşmaya devam ettim.
"Ben öleceğim." Gözlerimi kaçırıp hiçbir şey söylememişim gibi yürümeye devam ederken Cihan'ın adımları durmuştu. Şu an arkamdan öylece beni izlediğine o kadar emindim ki...
"Ben de öleceğim." Bana yetişip zoraki bir gülümsemeyle söylediği bu cümle beni güldürmüştü. Şu an bana teselli vermeye çalışan küçük bir çocuktan farkı yoktu.
"Öyle değil Cihan."
"Öyle Yaz, hepimiz öleceğiz." Derin bir nefes alıp adımlarımı durdurdum.
"Ben hepinizden biraz daha erken öleceğim o zaman."
"Nereden biliyorsun bunu?"
"Çünkü..."
"Hasta olduğunu biliyorum." Kaşlarımı çatıp yüzüne dikkatle baktım. Eceden öğrenemezdi, hastalığımı Eylül dışında kimseye anlatmamıştım. Onun da Cihan'a benim özelimi anlatmayacağından emindim.
"Dudaklarının rengi..." Derin bir nefes alıp söyleyeceklerini kendince tartmaya çalışıyordu ama ne söylemek istediğini anlamıştım.
"Mor."
"Çok fazla devamsızlık yapıyorsun bir de bazı günler ortalıkta ruh gibi dolanıyorsun. Bu halin bana annemi hatırlatıyor."
"Anneni?"
"Annemde de kalp rahatsızlığı vardı."
"O..."
"Savaşı kaybetti ama verdiği mücadele öyle güçlüydü ki onu hala kalbimde hissedebiliyorum." Gözlerimi kaçırıp düşündüm. Ben de birilerinin kalbinde yaşamaya devam edebilir miydim? Birilerinin hasta olmayan kalbinde...
"Ama senin daha fazla savaşman gerekiyor. Çünkü yaşaman gereken bir sürü şey var."
"Benimle arkadaş olmak istemenin nedeni bu muydu? Yani sana anneni hatırlattığım için mi?"
"Sayılır, tabii başka nedenler de var. Beni uğraştırıyorsun ve bu hoşuma gidiyor. 9. sınıftan beri okulda baş edemediğim tek kız sensin."
"O zaman Tunç'la da arkadaş olabilirsin. Malum, onunla da baş edemiyorsun." Başını iki yana sallayıp üzerime doğru eğildiğinde istemsizce bir adım gerilemiştim.
"O kadar uzun boylu değil." Omuz silkip yürümeye başladım. Cihan'a neden birden bu kadar güvendiğimi bilmiyordum, bu hissin içime nasıl doğduğu hakkında bir fikrim yoktu. Ama bu sıralar çok fazla şey hissediyordum ve nedense bu bana ölüme yaklaştığımı düşündürüyordu.
Ben herkesin sandığının aksine ölmek istemiyordum.
Öleceğimi kabullenmiştim, ölmekten korksam da bu korku diğer insanlardaki kadar yoğun değildi. Ama ölmek istemiyordum. Cihan'ın da dediği gibi, daha yaşayacağım çok şey vardı.
Tunç'a aşık olacak kadar yaşamalıydım.
***
ÖZÜR DİLERİM ÖZÜR DİLERİM CİHAN'LA ŞİPLEDİM ÖZÜR DİLERİM
AMA BEST ŞİP TUNÇ♥YAZ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ SEVECEĞİM (Texting)
Short StoryBilinmeyen Numara: Ben seni seveceğim Tunç: Ne? Bilinmeyen Numara: Seveceğim işte oğlum Bilinmeyen Numara: Nesini anlamadın? Tunç: Bir insan nasıl bu kadar saçmalayabilir Tunç: O kısmı anlamadım