Ferahlatıcı denizin kokusu küflü ahşap ve kurumuş yosun ile harmanlanınca kabus dolu gecelerin ardından beşik misali sallanan kalyonda uykumdan uyandım. Güverteye çıktığımda düşünceli gözlerle Max, yaklaşmakta olduğumuz Vyan şehrine bakıyordu. Geldiğimi fark ettiğinde istifini bozmadan konuşmaya başladı:
-Krallığın en iyi gören gözleri... Ama sürekli kapalılar.
-Söylediğim üniformalar ve silahlar hazır mı?
-Elbette, ayrıca Dante ve adamları da yerlerini almakta güçlük çekmediler ama hâlâ muallakta kaldığım noktalar var.
-Dante, değil mi?
-Evet, bu işi yapmaya nasıl razı oldu hala anlayamıyorum.
-Tam olarak ne yaptığını bilmeyecek.
Maximillan şaşkınlığını gizleyemeyerek sordu:
-Nasıl yani? Bunu ondan nasıl gizleyeceksin ki?
-Dante içeriye bütün elemanları yerleştirdikten sonra ona verilmiş başka bir görev nedeniyle oradan uzaklaştırılacak.
-Peki ya ölüm haberleri kulağına ulaştığında? O zaman ne halt edeceksin?
-Kaçışı başaramadıklarını söyleyeceğim.
-Eninde sonunda fark edecektir.
-Onu da o zaman düşünürüz.
-Öyle diyorsan...
Maximillan' ın bu işten hoşlanmadığı belli oluyordu, bu konuda yalnız da değildi üstelik, Dante' yi üvey de olsa kardeşim gibi görürdüm. Ailem yetimhaneye bir Alanço geleneğini sürdürmeye gitmişlerdi. Topluma iyi görünmek adına evlatlık çocuk edinmek... Fakat Dante' yi ben seçmiştim, neden onu seçtiğimi tam olarak açıklayamasam da onda özel bir şeyler varmış gibi hissetmiştim. Onu severdim ve ona yalan söylemek beni mutsuz etse dahi bu görev için onun güçlerine ihtiyacımın olduğu da su götürmez bir gerçekti.
-Tin mektupları gönderdi mi?
Maximillian derin düşüncelere dalmış ve ona seslendiğimi fark etmemişti, zaten ben de dikkatini dağıtmak için cevabını bildiğim bir soru sormuştum.
Ahşap köprü indirildiğinde gemiden inip hareketli kalabalığın arasına karıştım, korumalar peşime takılmadan Vyan şarabını bir kez daha tadıp anıları yâd etmeyi iple çekiyordum. Vyan adacıklar üzerine kurulmuş bir ticaret şehriydi, zamanla kazandıkları parayla büyük donanmalar kurup paralı asker birlikleriyle anlaşmalar yaptılar ve bu sayede etraflarındaki şehir devletlerini birer birer fethettiler. Alon gibi düzenli ve gelenekten gelen bir orduları olmasa da maddi güç ve donanmaları onları uzun yıpratma savaşlarında göz korkutucu kılıyordu. Mimarisini diğer Orta-Güney Antaria devletlerinden ayıran tek unsur mercan, deniz kabuğu gibi malzemelerin dekoratif amaçlı kullanımıydı. Vyan' ın benim için çok anlam ifade etmesinin yanında büyük bir zenginliğe ve kültüre de sahipti, işte bu yüzden bu topraklara bir fatih olarak gireceğim günleri düşünüp istemsizce gülümsedim. Şimdi ise yapacak bir işim olmadığından bütün odağımı şaraba ve şehre ayırabilirdim.
kalyon: Büyük savaş gemisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmparator 1: Kralların Yükselişi ve Düşüşü
FantasyBiliyorum; bu dünyaya neden geldiğimi, görevimi biliyorum, zamanı geldiğinde kaderimin yazgısıyla nasıl yüzleşeceğimi biliyorum, dünyaları dize getirmem gerektiğini de... NOT: Lütfen yazım ve anlatımdaki tespit ettiğiniz hataları ve hikaye ile ilgi...