prologue

847 152 31
                                    

  Demir yolunun hemen yanında bir malikanede yaşıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Demir yolunun hemen yanında bir malikanede yaşıyorum. Çevremdeki çoğu kişi oradaki malikaneyi almaya karar verdiğimde deli olduğunu düşünmüşlerdi. Ayrıca sürekli olarak, o taraftaki ev, malikane vs. fiyatlarının her zaman yüksek olduğunu dile getirmişlerdi. Haksız sayılmazlardı da.

Fakat bulduğum malikane gerçekten yerine göre oldukça ucuzdu. Ek olarak mükemmel durumdaydı, bu yüzden burayı alarak, oldukça iyi bir anlaşma yaptığımı düşünüyordum.

Malikane şehrin dış tarafında, şehrin gürültüsünden ve karmaşasından oldukça uzaktaydı, bu sayede burada yazmak için mükemmel huzuru yakalıyorum.

Bir yazarım. Genellikle bilim kurgu hikayeleri yazıyorum. Ancak diğer türlere karşı da eğilimim ve deneyimlerim oldu. Özellikle çocuklar için hikayeler yazmayı seviyorum. En çok satan kitaplarım ise bilim kurgu hikayelerim.

Sonuç olarak burası benim için her yönüyle mükemmel görünüyordu. Yazmak için biçilmiş kaftan gibiydi, güzeldi ve bulunduğunu araziye göre gerçekten ucuzdu.

Burası bana büyük bir huzur getirmişti. En azından ucuz fiyatın ardındaki asıl nedeni anlayana kadar getirdiğini sanıyordum.

Ev hakkında sorunların başladığı ilk seferdi. Tren yolunun yanında dakikalarca bekleyen kız, trenin önüne atlamıştı. Balkona çıktığımın ilk dakikasında yaşadığım o sahneyi ne kadar zaman geçse de kafamdan silemiyorum. Bu olaydan sonra bir ay boyunca arkadaşımın evinde kaldım.

Evde yaşadığım ikinci deneme başarısız olmuştu. Dışardan bakarken bile rahatça anlaşıldığı üzere adam kendi içinde bir takım savaşlar verirken bunu dışarıya sadece hıçkırarak yansıtıyordu. Adam rayların üstünde başını dizlerinin arasına almış çömelerek oturuyordu, raylar titreme başlayınca beklemeksizin kendisini kenara attı. Aslında başından beri bunu yapacağı belliydi, henüz yapmaya çalıştığı şeyi gerçekleştirecek cesareti yok gibiydi. On dakika boyunca donuk şekilde az önce oturduğu raylara baktı. Sonra rayların üzerine tekar oturdu ve ağlamaya başladı. Birkaç dakika daha onu pencereden izledim. Kalkmaya niyeti var gibi gözükmüyordu, intihar etmeye çalışırken bunu bile yapamazken ne diye kendisine acı çektiriyordu ki? Bir sonraki tren yaklaşık bir buçuk saat sonra gelecekti, onu ​​bekliyorsa gerçekten delirmiş olmalıydı.

Ani bir fikirle kapı tarafına yönlendim, dışarı çıkmadan önce buzdolabından bir çikolata ve kanepeden bir battaniye aldım.
Adama yaklaşırken beni fark etmedi bile, battaniyeyi omuzlarına koyarken usulca tepki gösterdi sadece.

Adam: "Ne oldu?"

Bana bakıp neden battaniye getirdiğimi ve kim olduğumu sorgulamaya çalışırken aniden, yanına oturmamı rica etti.

Ben: "Ne yapıyorsun?"

Adam sanki bana delirmişim gibi baktı. Anlayabiliyordum sanırım, sonuçta az önce intihar etmeye çalışan birini battaniye ve çikolata getirerek teselli ediyordum.
Adamın tüm şaşkınlığı üzerine bacaklarımı uzatıp, raylarda oturmaktan memnun bir şekilde onu rahatlatmaya çalıştım.

Adam: "Gördün değil mi?"

Adam elini kahverengi saçlarından karıştırarak sordu.

Ben: "Evet, ama başarısız oldun. Yani şimdi mantıken bir sonraki treni mi bekliyorsun?"

Tahmin edersem aynı yaşta olduğumuzu söyleyebilirim. Yaklaşık 23- 24' lerinde birisi gibiydi. Ama her şey bir yana adamın yüzü çökmüş gibi görünüyordu, haftalarca uyumamış gibi gözlerinin altında kocaman halkalar vardı.

Adam: "Anlamana sevindim." mırıldanarak cevap vermişti, bakışlarını önlerindeki çakıl taşlarına sabitledi.

Ben: "Eh, biliyorsundur, bir sonraki bir buçuk saat sonra gelir."

Adam bana yüzündeki şok ifadesi ile döndü. O an içimden gelen sadece gülme isteğiydi. İntihar etmek için tren raylarına çıkıp trenin gelmesine bir buçuk saat olduğunu öğrenince şoka uğrayan birinin karşısında nasıl davranacağımı kestiremiyordum.

Adam: "Ne-e?"

Adamı şaşkınlık içinde bırakarak, eve doğru yürümeye başladım. Fakat hala hiçbir ses yoktu. Beklediğim bu değildi. Arkama tekrar döndüm.

Ben: "Evet, doğru bir en bir buçuk saat sonra bazen dört saate kadar sarkabiliyor. Öyleyse buna değer mi?"

Bir kez daha adamın bakışlarından ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Tatmin olmayınca tekrarladım.

Ben: "Demek istediğim, bir buçuk saat boyunca muhtemelen tekrar beceremeyeceğin bir intihar için burada oturmaya değer mi?"

~~~

Adı Taeil'di, ve muhtemelen dünyanın en büyük talihsiziydi. Bir şirket için seçmelere girmiş ve aynı zamanda üniversiteye başvurmuş. Hayali şarkıcı olmakmış, fakat aynı zamanda okul öncesi öğretmeni olmak istiyormuş. Fakat seçmelere dair herhangi bir haber almadığı gibi başarısız olmuş. Üniversite giriş sınavına bütün bir yıl çalıştıktan sonra, sınav haftası sınava girmeyecek kadar hasta olmuş. Böylece ikisinde de başarısız olmuş. Ve şimdi artık hayatıyla ne yapacağını bilmeyen bir hade. Ona göre hayalleri şimdi ulaşılamaz ve geleceği mahvolmuş bir halde.

Yarım saatlik bir çabadan sonra sonunda Taeil'i evin içine sokmayı başardım. O zamana kadar, bahçede sohbet ederken çikolatayı çoktan yemiştik ve Taeil o sırada, yaklaşık bir saat önceki halinde eser olmayan şekilde duruyordu.

Telefon çaldı, ama telefonun sesi benimkine benzemiyordu. Görünüşe göre Taeil'i biri arıyordu.

Taeil telefonunu açtı. Bu gün onu ilk gördüğümde zaten intihar etmeyeceğini anlamıştım.

Taeil'in telefonda kuzeniyle konuştuğunu görünce gülümseyerek izledim. Kuzeni ona tam tamına 53 mesaj yazmış ve 23 arama yapmıştı. Muhtemelen Taeil'i fazlası ile önemsiyordu.

Taeil: "Donghyuckie, beni almaya gelebilir misin?"

Bu soru Taeil'in dudaklarından çıktığında, her şeyin yoluna gireceğinden emindim.

Ben Si Cheng, büyük bir huzurla; o gece sabaha kadar şarkı söyleyerek çocukları eğiten bir adam hakkında bir romanın taslağını yazmıştım.

————

heroes are around us + yuwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin