"Çocuklar! Kyungsoo'yu bulmuşlar!"
Suho'nun sesiyle yerimizden sıçramıştık. Kyungsoo'nun adını duyunca ayaklandım ve Suho'nun yanına koşturdum. Telefonla konuşuyordu. Sesi telaşlıydı.
"Tamam Xing, çabucak buraya gelmeye çalışın. Arabayı hazır edeceğim. Bye."
Suho telefonu kapatınca bana döndü.
"Hadi Baekhyun hastaneye gidiyoruz."
Gözlerim dolmaya başlıyordu.
"Y-yoksa, ona bir şey mi o-olmuş?"
"Pek iyi bir halde değilmiş. Bu kadarını bilsen yeterli."
O sırada Chanyeol de söze karıştı.
"Kaybedecek zaman yok, hadi gidelim."
Üstümüze montlarımızı alıp hastaneye doğru yola çıktık.
YiXing'in bakışı açısı~
Chen ile birlikte evden çıkar çıkmaz ormana doğru koşmaya başladık. Kolumdaki saatime baktım. Saat gece 4'e yaklaşıyordu.
"Chen sen sol tarafa doğru git. Ben de tam ters istikamet yönüne gideceğim. Bir gelişme olursa beni ara."
"Tamamdır, kolay gelsin Xing."
"Sanada.."
Dedik ve ayrıldık. Henüz aydınlanmamış havada onu bulmak zor olacaktı. Ağaçların arasından hızla geçiyordum.
"Kyungsoo!"
"Sooo!! Nerdesiin!!"
"Sesimi duyuyorsan işaret ver!"
"Tanrım, nerdesin?!"
Bağırışlarıma karşılık alamıyordum. 1 saatlik yürüyüşün ardından adımlarımı yavaşlattım. Vazgeçmek üzereyim ve hafiften hava kızıllaşmaya başlıyordu. Elime telefonu alıp Chen'i arayacağım sırada ilerideki ağacın arkasında bir karaltı olduğunu fark ettim. Temkinli adımlarla oraya ilerlemeye başladım. Görüntü gittikçe netleşiyordu. Yanına vardığımda sevinçten çığlık attım. Fakat gözleri kapalıydı, yüzü solgun görünüyordu ve dudakları mosmordu. Üstündeki incecik tişörtü gördüğümde hemen kalın montumu çıkartıp ona giydirdim. Ellerim kollarına değdiğinde vücüt ısının ne kadar düşük olduğunu fark ettim. Baygındı ve nabzı neredeyse atmıyordu. Yaraları öyle derindi ki, hafifçe atan düzensiz nabzını duymasam bir cesetten farksız olduğunu söyleyebilirdim. Onu kucağıma aldım ve Chen'i aradım.
"Chen, onu buldum. Eve dönüyorum. Datayları dönünce anlatırım."
"Tamam dostum, görüşürüz."
Ve ardından ezbere bildiğim Suho'nun numarasını tuşladım.
"Suho, Kyungsoo'yu buldum. Titriyor, baygın, dizinde kanaması var ve nabzı neredeyse atmıyor."
"Tamam Xing, çabucak buraya gelmeye çalışın. Arabayı hazır edeceğim. Bye."
"Tamam."
Bir süre daha yürüdükten sonra ormandan çıkabilmiştim. Evin önünde Suho, Baekhyun ve Chanyeol arabanın içinde bizi bekliyorlardı. Baekhyun bizi görünce arabadan hızla çıktı. Chanyeol de arkasından çıktı. Baekhyun Kyungsoo'nun yara dolu vücudunu fark etmişti. Gördüğü an çığlık atarak kafasını Chanyeol'ün göğsüne gömdü.
"Omo! Yixing! Onu arabaya yerleştirmene yardım edeceğim, gel!"
Suho da telaşlıydı. Arabadan çıktı. Kyungsoo'nun hareketsiz bedenini dikkatle arabanın arka koltuğuna yerleştirdik ve ona bir şey olmasın diye yanına, arka tarafa oturdum. Baekhyun hala ağlıyordu. Chanyeol yüzünün iki tarafını elleriyle kavradı ve alnına ufak bir öpücük kondurdu. Kaşlarım otomatikçe yukarı kalkmıştı. Ikisinin arasında ne haltlar dönüyor yüce Tanrı aşkına?
![](https://img.wattpad.com/cover/19966590-288-k959354.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible Miracle
FanfictionO, müziğe karşı tutkuyla sarılmış, aşkla bağlanmıştı. Müzik onun için su içmek kadar önemliydi. Onun için yaşam, ritim demekti. Nefes alan ya da almayan herşeyin bir ritmi vardı ona göre. Müzik sayesinde tüm acılarını unutuyor, sanki yeniden varolmu...