Ben Do Kyung Soo. Henüz 5 yaşımdayken Koreli babamın ölümünün ardından Amerikalı annem ile onun ailesinin yanına Amerika'ya taşındık. En başta her şey güzeldi. Büyükbabamın yönettiği dünyaca tanınmış ve çok başarılı işler yapmış bir şirketi vardı. Okulumda farklı bir ırktan olmama rağmen gayet popülerdim. Büyükannem, büyükbabam, teyzem, annem ve ben bir aileydik ve çok mutluyduk. Fakat şirketin hisseleri aniden düşmeye başladı. Büyükbabam cidden çok yaşlanmıştı ve şirketi eskisi gibi yapabilmek için çok uğraştı. Gün geçtikçe vücudu bu stresi daha fazla kaldıramadı ve sonunda hastalandı. Hastalığı iyice arttığında şirket de iyice batmıştı. Sonra bir gün uyandığımda evde derin bir sessizlik hakimdi. Ne olduğunu sormuştum. Keşke hiç sormamış olmayı dilemiştim sonralarda. Büyükbabamın ölümü büyükannemi yıkmıştı. Her gece onun astım krizleri ve öksürük seslerine uyanmaya başlamıştık. Bir gece hayatta kokusunu içime çekmeyi en çok sevdiğim insanın yanında yatmak istemiştim. Belki de bunun son sefer olduğunu hissetmiştim önceden. Ve o gece saat 3 gibi aniden yataktaki kıpırdanma üzerine uyanmıştım. Bu krizlerden biri yüzünü mosmor etmişti. Boğazından çıkmak isteyen fakat çıkamayan boğuk çığlıklar feryat içindeydi ve çarşaflara tırnaklarını geçirmişti. Gözyaşlarım usulca yanağımdan süzülüyordu. Fakat donup kalmıştım. Kıpırdayamıyordum. Ellerimi dizlerime sarmıştım ve hiç bir şekilde bu olanlar mantıklı gelmiyordu. O orada can çekişirken, ben anneme bile söyleyemeyecek kadar çaresizdim. Belki de söylesem, şu an her şey daha farklı olabilirdi diye kendimi suçlamayi hiç bir zaman bırakmadım. Uzun sürenin ardından odada derin ve rahatsız edici bir sessizlik hakim olmuştu. O gece hayatımın şokunu yaşamıştım ve üzerimde derin izler bırakmıştı. Ilk defa ölmekte olan birini görüyordum. Ve bu kişi hayatımdaki en değer verdiğim kişiydi. O geceden sonraki 5 ay boyunca ne olduğunu hiç bir zaman hatırlayamadım. Neredeyse 8 yaşıma girecektim ve hayatımın kocaman bir 5 ayı kayıptı. Bir sabah uyandığımda hastanedeydim. Doktorlar anneme yeniden normale döndüğümü anlatırken annem ise mutluluk göz yaşlarına boğuluyordu. Söylediklerine göre bu kadar küçük yaştaki bir çocuğun kaldırabileceğinden çok daha fazla psikolojik bir baskı yaşamış olduğumdan travmaya girmişim. O gece annemler beni bulduğunda ne konuşuyor, ne de bir tepki verebiliyormuşum. Yalnızca gözlerimi bir noktaya odaklayıp, deli gibi de titriyormuşum. Kayıp 5 aylık sürecimdeyse Rehabilitasyon Merkezi'nde kalıyormuşum ve bilincim yarı açık olduğundan hareket edebiliyormuşum ancak kararlarımı kendim veremiyormuşum. Yaşayan bir ölü oluşum herkesi korkutuyormuş. En ufak seste korkup titremeye başlıyormuşum. O gün hastaneden taburcu olacağım gün, herkes benim adıma mutluydu. Kapıdan çıkacağım zamanki belki de 1 saniyelik olan anıyı asla unutamam...
Hüzünle bakan bir çift kahverengi göz...
Yeniden eve dönüşümden yaklaşık 4 ay sonra teyzem evlenip evimizden ayrıldı. Yalnızca annem ile ben kalmıştık. Kore'de olduğu gibi Amerika'da da yeniden ikimizdik. Artık şirket yoktu. Artık ne paramız ne de sığınabileceğimiz dostlarımız vardı. Okuldaki arkadaşlarımın çoğunun ise benimle param için arkadaş olduğunu öğrenmiştim. Ama artık param olmadığından onları da kaybetmiştim. Hayatımın aniden nasıl bu şekilde değişebileceğine anlam veremiyordum. Artık gülümsemek için bir neden bulamıyordum. Artık ağlayamıyordum bile. Tamamen kaybolmuş durumdaydım. Fakat kabullenmiştim. Kabuğuma çekilmiş vaziyetteydim. Artık annem de ben de deli gibi çalışıyorduk. Sabahları okula, oradan da iş yerine koşuşturup duruyordum. Işte bu anlarda müzik hep benim dostum oluyordu. Yatmadan önce her gece mutlaka yeni bir şarkı yazıp, dişimden tırnağımdan biriktirerek aldığım emektar piyanom ile çalıp, söylüyordum. Bunu ses kaydına alıp şarkıya uygun bir dans koreografisi oluşturuyordum. Yalnızca aynanın karşısında figürlerimi yaparken kısa süre de olsa o an kendimi müziğe teslim ediyordum ve huzurlu hissedebiliyordum..
~ ~ ~
Sabah sabah kafamın içinde çalan şeyin ne olduğunu hala çözememiştim ve o şeyi bulduğum an ölümüne yumruklamak istiyorum. Bugün pazar değil mi? Niçin şu şey ner neyse beni yalnız bırakmıyor? Sinir bozucu bir şekilde çalmaya devam edince yastığı yüzümün üzerine kapattım. Aishh! hala ısrarla devam ediyor. En sonunda homurdanarak ne olduğuna baktım. Tahmin etmeliydim, tabiki çalar saat. Biri şunun sesini değiştirmeli ciddiyim! Tam pillerini çıkarmak için o tarafa döndüğümde saatin kaç olduğunu gördüm. 08.57. Tanrım yalnızca 3 dakikam vardı. Sonuçların açıklanmasına yalnızca 3 dakika! Işık hızıyla yataktan kalkıp laptopumu aldım ve annemin yanına uçtum. Yatağına zıplayıp yanağına bir öpücük kondurdum.
"Ommaa!! Ne kadar heyecanlıyım biliyor musun?"
Sonra hatırladığım gerçekle yüzüm aniden soldu.
"A-ama peki ya s-seçilemezsem?"
Gözlerim yanmaya başlıyordu fakat ağlamadım. Hayatımda hiç bir zaman ağlayamadım. Gözpınarlarım ne kadar denesem de hep kuru kaldı.
Annem gülümsedi ve başımı okşadı.
"Ah, meleğim sana sonuna kadar inanıyorum. Umarım dileğin kabul olur. Fakat... Gerçekten emin misin? Eğer kabul edilirsen bu kadar ağır bir sorumluluk alabilecek misin?"
"Omma, hiç bir zaman bu kadar emin olmamıştım."
Annem ise bana hüzünlü gözlerle bakıyordu. Tam 1 ay önce annem artık asosyalliğimden bıkıp beni kabuğumdan çıkarmak için benden gizli bir şekilde Dünyaca ünlü SM Müzik Ve Dans Akademisi'ne internet üzerinden başvurumu yapmış. Gizli çünkü eğer bana sorsa kesinlikle karşı çıkacağımı biliyor. Ah, o cidden zeki. Bu akademinin ününü çok duymuştum ve her zaman bununla ilgili hayaler kurdum. Evet bu şans benim için çok önemli. Başvuru için bir de video yollanması gerekiyordu. Annem önceden deli gibi hazırlamaya uğraştığım şarkı videomu nereden bulduysa yüklenmiş bile. O kadından korkmaya başlıyorum! Fakat herşeye rağmen ona minnettarım çünkü bana kalsa böyle bir şeye cesaret edemezdim.
~~~
Önümdeki laptopun ekranıyla bakışıyorduk. Saat 08.59 olmuştu. Yalnızca 1 dakika kalmıştı. Belki de bu 1 dakika sonrasında hayatım değişecekti. Geriye doğru saymaya başladım. 60, 59, 58.....32,31,30.....19,18,17..... Iste son 5 saniyenin içine girmiştik.
5
4
3
2
1
veeee
0...
Mail kutumu defalarca yeniledim fakat hiç bir şey olmuyordu. Hiç mail gelmiyordu. Gözlerimin dolmaya başladığı sırada telefonum ile bilgisayarıma aynı anda bildirim geldi. Heyecandan kalbim yerinden çıkacakmışçasına atıyordu. Derin bir nefes aldım ve bilgisaydan gelen Maili açtım. O anki heyecanım yerini hayal kırıklığına bıraktı. Bir mağazada %50 indirim varsa, BANANEE?!?!? Yaklaşık 10 dakika sinirle saçlarımı yolduktan sonra bilgisayarın açık kaldığını fark ettim. Kapatmak için mouse'u elime aldığımda E-mail kutuma bir mail geldiğine dair uyarı geldi. Cidden yine indirim mailiyse hiç kaldıramam bu sefer!! Maili açtığım an 10 saniye boyunca ekrana baktım. Sanki birisi çıkıp "bu aslında bir şaka kabul falan edilmedin" diyecekmiş gibi bekledim. Ama hiç bir şey olmamıştı. Odada yalnızca laptop, ben ve laptopun ekranındaki ne olduklarına hala şaşkınlıkla baktığım yazılar vardı. Annem bile kahvaltı hazırlamaya gitmişti. Bir yarım dakikanın ardından yazıları tekrardan okudum ve sonunda ne olduklarını idrak edebilmiştim. Odaya çığlıklarım hakim olurken annem ise başıma bir şey gelmiş olabileceğinden korkup endişeyle odaya dalmıştı. Fakat benim tek düşündüğüm şey, hayallerime giden yola büyük bir adım atmış olmamdı. Gerçekten mutluydum. Hızla gidip bavuluma önceden hazırladığım kıyafetlerimi yerleştirdim. Ertesi gün Kore'ye dönmek için bilet aldım. Annem bir süre daha burada kalacaktı. Gece boyunca gözüme 1 gram uyku girmemişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible Miracle
FanfictionO, müziğe karşı tutkuyla sarılmış, aşkla bağlanmıştı. Müzik onun için su içmek kadar önemliydi. Onun için yaşam, ritim demekti. Nefes alan ya da almayan herşeyin bir ritmi vardı ona göre. Müzik sayesinde tüm acılarını unutuyor, sanki yeniden varolmu...