3.Bölüm

38 3 3
                                    

Bir süre öküzün trene baktığı gibi karşımda duran ve 19-20 yaşlarında görünen kumral dağınık saçlı, uzun boylu, etkileyici bakışları olan çocuğa baktım. Çocuk elini göz hizamda iki yana salladı.
     ''Hay aksi, gerçekten kör müsün?''
     Söylediği şey karşısında bile tepki veremiyordum.Sonunda çocuğun ekseninden çıkıp kendime geldim ve dilimi bularak konuştum. ''Hayır kör değilim peki sen öküz müsün?'' 
     Hiçbir şekilde bozuntuya vermeden ukala bir tavırla konuştu. ''Deminden beri bana öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun ve bana öküz müsün diye soruyorsun. Mantığın nerede senin?''
     Yerden destek alarak ayağa kalktım. Bozulmuştum ama bozuntuya vermek istemiyordum. 
    ''Hem düşür, hem kaldırmak için nezaket gösterme,bir de kör de. Sonra da ben öküz değilim.Katıksız öküzsün sen.'' 
     Söylediklerimle birlikte alaycı bir tavırla ve beğeniyle gülümsedi. Yerden kendi valizini aldı ve ukala tavrını bozmadan konuştu. ''Ergen bir ufaklık olduğunu bu kadar belli etmesen diyorum.'' 
     Ona sinirli bir bakış attıktan sonra öfkemi sesime de yansıtarak cevap verdim.''Kimmiş ergen? Beni tanımıyorsun bile kendini beğenmiş, egoist, ukala, öküz, odun!'' 
     Yüzüme bile bakmadan valiziyle birlikte yürümeye başladı. ''Merak etme, tanımam için bu süre yeterli oldu Atalı küçük.'' 
     Ata' dan olduğumu nereden anlamıştı ki? Merakımı bir kenara bırakarak arkasından bağırdım.    ''Asıl kör olan sensin ufak falan değilim. Yani senin yaşın da benimle aynı gibi.''
    Bana döndü.  Bir kaç saniye göz ucuyla vücudumu süzdü ve yine o tanımlanamaz ses tonuyla konuştu. ''Haklısın küçük beden ölçüme göz kararı uyuyorsun. Ah sakın üzülme, yine karşılaşırız.'' 
     Ona sinirle bağırdım. ''Pis sapık!''
     Ama  o hiç bakmadan uzaklaştı ve gözden kayboldu. 
     Yakışıklı bir öküz...
     Yani ciddiyim, çok yakışıklı ve çekici bir çocuktu. Allah tan kendimi kaybedip dünyalı mısın diye sormamıştım. Zaten egosu tavandı. Birde ben havalandırma malıydım. öfkeli ve yorgun bir halde odama geri döndüm ve pufa yayılıp telefonumu kontrol ettim. Uğradığım tek şey hayal kırıklığıydı. Telefonum açılmıyordu. ''İrem'' diye cırladım 'İ'leri uzatarak, ''iPhone' uma bir şey oldu! Ambulans falan çağır. Telefonum yaşayacak mı doktor? Hikayelerimi okuyabilecek miyim?''
     Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla kendime geldim. İrem yüzüme su dökmüştü. Diğer pufa oturdu ve umursamaz bir tavır takınarak konuştu.
     ''Oh şükür kendine geldin Azra, tabletin yanında, oradan okursun hikayelerini. Manyak mısın kızım sen!''
     Tabletim aklıma gelince sırıttım. '' Oh be rahatladım vallahi, İrem kanka, sağ ol, cansın sen can.''
     Omzuma sertçe vurdu ve ayağa kalktı. ''Azra harbi malsın haa, bu kadar takma. Tatilde bile asosyalsin.''
     Güldüm ve ayağa kalktım. ''Haydi meydana gidip sosyal olalım meteorlarla tanışalım. Belki hayatımın Patch'ini falan bulurum.''
     Takıntılı olduğum kitap karakterinin adını her cümleme usanmadan yerleştirebiliyordum.
     İrem sinirli bir şekilde sesini yükseltti ve o güzel sesi sağır olmama neden oldu. ''Allahım sen bu kıza akıl fikir ver , hala Patch diyor  ya.''
     İrem'in nasihatlarını dinleyerek konuşmanın yapılacağı meydana geldik...Otel binasının önündeki alandı.
     O nasıl bir kalabalıktır, öyle tanımadığım çok sayıda yüz. Yakışıklı çocuklar...
     Uzaktan bana şaşkınlıkla karışık bir mutlulukla bakan mavi gözleri görünce öyle kaldım. Karşıdaki ''Azra!'' diye bağırdı. Şaşırdığı belliydi. 
     Bu kişi mavi gözlerin, sempatik tavrın ve hiç eksilmeyen muhteşem yakışıklılığın sahibi Eren'di.

      Bu kişi mavi gözlerin, sempatik tavrın ve hiç eksilmeyen muhteşem yakışıklılığın sahibi Eren'di

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Küçük HatunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin