Sabah gözlerimi bir anda açtım. Kötü bir kabus gömüştüm. Minik ellerimle gözlerimi ovdum. Henüz çok küçüktüm. Sadece beş yaşındaydım. Açık saçlarımı ellerimle toplamaya çalıştım. Denedim. Olmadı. Denedim. Olmadı. Denedim... Olmadı... En sonunda sinirlenmiştim. "Yaa! Annem ne güzel bağlıyor saçlarımı. Ben niye yapamıyorum?" kendi kendime söylendikten sonra bir toka bulmaya çalıştım. Dün akşam nereye atmıştım ki saçımdaki tokayı?
Salona gittim hızlıca. Önce sehpanın üzerine baktım. Sonra o zamanlar bedenime fazlasıyla ağır gelen sandalyeyi çekmeye ve büyük dolabın yanına götürmeye çalıştım. Oradaydı tokam. Dün gece tokayı yere atmıştım sanırım. Annem yine kendi kendine söylenerek kaldırmıştır tokayı diye düşündüm ve kendimi kıkırdarken buldum. Annemi o şekilde düşünmek beni güldürmüştü. Annem hep oyuncaklarımı toplamadığım için kendi kendine söylenir ama bana hiç kızmazdı. Sandalyeyi taşırken bazen ayağıma çarpıyor, canımı yakıyor ve "uf" diye söyleniyordum. Sonunda beyaz demir sandalyeyi dolabın yakınına getirdim. Üst kısmında bir raf vardı ve orada olduğunu çok iyi biliyordum. Annem sürekli odada öylece duran şeyleri sonra yerlerine koymak için onları buraya koyuyordu. Babam gitti mi diye geçirdim aklımdan. Sonra tokayı boş verip onların odasına koştum hızlıca. Kapıyı sessizce açtığımda babamın hala uyuduğunu gördüm. Sonra yanlarına gidip ikisinin de yanağına küçük öpücükler bıraktım. Babamın sakalları yüzümü gıdıklamıştı. Hafifçe kıkırdadım. Sonra tekrar salona gittim ve toka almaktan vazgeçtim. "Saçlarım açık olunca daha güzel oluyor!" dedim biraz bağırarak. Sonra onları uyandıracağımdan korkarak ağzımın fermuarını çekip kilitledim ve anahtarı camdan atıyormuş gibi yaparak yere fırlattım. Salondan koşarak odama gittim. Yatağımın üzerine zıpladım hızlıca. Kafamı hafifçe duvara çarpsam da dert etmedim. Ben güçlü bir kızdım sonuçta!
Annem yatağımda zıplamama kızdığı için şimdi zıplayacaktım. Sonuçta annem uyanık değildi ya? Ayağa kalktım hızlıca. Zıplamaya başladım. Gerçekten de çok eğlenceliydi. Biraz zıpladıktan sonra yoruldum ve yataktan indim. Sanki çok becerecekmişim gibi zıpladığım belli olmasın diye düzeltmeye çalıştım.
Koşarak salona gittim ve televizyonu açtım. Şansıma en sevdiğim çizgi film başlamıştı. İzlerken bir anda anne ve babamın odasından sesler duymaya başladım. Ardından bir kapı açılma sesi gürültülere eşlik etti. Yerimde sıçradım aniden. Merdivenlerin hep gıcırdayan ahşap merdivenleri yine kulağımı tırmalıyordu. Kim geliyor diye bakmak için başımı uzattığımda babamı gördüm. "Babaa!" sesim sandığımdan daha yüksek çıkmıştı sanırım. Babam hızla yanıma geldi ve beni kucağına aldı. "Nereye?" dedim işe gideceğini anlayarak. Bir anda yüzüm düşmüştü. "İşe gideceğim." Babam beni güldürmek için yanağımdan makas alsa da bu beni pek eğlendirmemişti. "Bugün gitmesene..." Sesim adeta bir fısıltı gibi çıkmıştı. Beni yere indirdi ve kulağıma " Eğer işe gitmezsem benim bir daha gelmeme izin vermezler ve sen de bir daha çikolata yiyemezsin." Çikolatayı hep çok sevmiştim. Çikolata yiyememenin düşüncesi bile canımı acıtmıştı. Başımı çaresizce önüme eğdim. "Ben de seninle gelsem olmaz mı? Orada birlikte oyun oynarız." Sesim gayet neşeli çıkmıştı. Evet, bu dediğim çok mantıklıydı. "Ama seni oraya almazlar ki Papatya'm. Söz veriyorum akşam geldiğimde birlikte oyun oynayacağız." Ama biliyordum ki gece gelecekti eve. Ben uyuyor olacaktım. Babam bazen eve hiç gelmez günlerce yüzünü bile görmezdim. Bazen daha erken gelir ve azıcık bile olsa oyun oynayabilirdik. Ama sadece bazen... Sinirle omuz silktim ve başımı yana çevirdim. "Ama gitme... Ben seni çok özlüyorum." Sesim titreyerek ve ağlamaklı çıkmıştı. Sonunda gözümden bir damla yaş düştü. Babam koltuğa oturdu ve konuşmaya başladı. " Benim Aylin'im çok güçlü bir kız. Öyle değil mi Aylin? Sen benim solmayan Papatyam'sın. Sakın ağlama olur mu? Sen asker kızısın." Babam aslında polisti ama ben o zamanlar babama asker diyordum. Burnumu çektim ve hüzünle başımı salladım. "Tamam, ama çabuk gel. Olur, mu?" Babam başını salladı ve bana sarıldı. O kapıyı açıp giderken onu seyrettim. Sonra umutsuzlukla birlikte babamın oturduğu koltuğa attım kendimi. Bir süre gözümden düşen yaşlar başımın altındaki elimi ve koltuğu ıslattıktan sonra oturdum. Ellerimle gözlerimi silmeye çalıştım. Burnumu çeke çeke televizyonu seyretmeye çalıştım. Sonra babamın dedikleri aklıma geldi.
Ben solmayan bir papatyaydım. Ben solmayan bir papatyaydım. Ben solmayan bir papatyaydım...
Bunu mırıldanarak mutfağa gittim ve tezgahın üzerinde gördüğüm bir bardağa su doldurmaya çalıştım. Bazen döksem bile sonunda doldurmuştum suyu. Birkaç yudum aldım ve tekrar odama çıktım.Oyuncak bebeğimi alıp yatağıma yattım. Onunla biraz sohbet ettikten sonra tavana bakmaya başladım. Hiçbir şeye ağlamamalıydım. Ben çok güçlü biriydim sonuçta! Babam öyle diyordu ya. Ben babamın güçlü Papatyası'ydım...
Şu an her şey karıştı değil mi? 2. Bölüm her şeyi açıklayacak. Lütfen takipte kalın. 😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Vakti
AvventuraBu normal bir Papatya'nın hikayesi değil. Bu solacağını bilen ama bunu bile bile yaşama tutunmaya çalışan bir Papatya'nın öyküsü. "O" neden olduğunu bile bilmediği bir intikamı alıyor. "Ona" verilen şeyler bir Papatya'nın yapraklarının tek tek s...