Yok Oluş

25 2 0
                                    

Eve girdiğimde babam yine evde yoktu. Kendisi emekli olduğu zamandan beri bütün gününü o küçücük gözlem evinde geçiriyordu. Eskiden nasıldı artık hatırlamıyordum. Sadece 2 ayda bir kere üçümüz tıpkı bir "aile" gibi pikniğe giderdik. O günleri özlüyordum. Her gece olduğu gibi birazını hatırladığım anılar arasında kayboldum. Sabah beni uyandıran şey telefon alarmımdı. Bu işi sevmesemde eğer o yerçekimsiz ortama girmek istiyorsam katlanmak zorundaydım. Oturma odasına girdiğimde babamı koltukta uyurken gördüm. Onu uyandırmadan sessiz adımlarla evden çıktım. 10 dakika sonra James arabasıyla beni almaya gelmişti.
"Günaydın hanımefendi. Küs müyüz?" dedi ve yanağımı sıktırdı.
"İşten sonra benim şoförüm olursan barışabiliriz."
"Emrinizdeyim efendim."
☄️
Araştırma merkezine geldiğimizde her zamankinden daha sakin olduğunu farkettim. Bu garipti. "Normalde birilerinin etrafta koşuşturması gerekmez mi?" dedim. James ise hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir sürü dosyayla kaplı duvarları olan her zaman çalıştığım odaya gittim. Dosyalardan bazıları alınmıştı. Garipleşen durum karşısında dün baktığım dosyalardan birini aldım ve çalışmaya başladım. Zaman hızla akıp geçiyordu. "Bu öğlen bir şeyler yemiyorsun." dedi tanıdık bir ses. Bu bizim ukala Brendan'dı. Duymamış gibi yapıp dosyayı incelemeye devam ettim.
"Öğle molası Tracy."
"Evet biliyorum."
"Demek Bayan West'in kızısın. Annenin ne kadar ye-" yeniden sinir krizi geçirmemek için onun sözünü kesmenin iyi olacağını düşündüm.
"Evet Milen iyi ve harika. Söyleyecekleriniz bittitiyse eğer ÇALIŞIYORUM!"
"Evet annen gayet kibar. Senin aksine. Ama emin olabilirsin ki ben annenden daha iyiyim."
İşte yine o iğrenç gülümseme! Şu an onu boğabilmek için neler vermezdim.
"Dosyalarla ilgili çıkardığın notları alabilir miyim?"
"Hala eksiklerim var. Tamamlayınca mailinize gönderebilirim."
"Peki. En kısa zamanda bitirirsen iyi olur."
Bu adamı niye işe almışlar ki. Aptal herif! Boş boş gezinip duruyor işte...
☄️
Tekrardan dün olduğu gibi atak geçirmemek için sakinleşmem gerekti. Psikiyatristin verdiği ilaçlar artık eskisi kadar işe yaramıyordu. Kafamı toplayıp dosyadaki gezegenlerden alınan taş örnekleri işlenebilirliğe uygun mu diye tekrar tekrar incelemeye başladım.
"Bütün gün çok çalıştın. Hem de hiçbir şey yemedin." diye odaya bu kez yavaşça girdi James.
"İşlerini bitirdiysen çıkalım şoför." dedim gülerek. Başıyla onayladıktan sonra masadaki eşyaları topladık. Arabaya bindiğimizde James'e yolu tarif ettiğimde saat 7.30'du. James'in hızlı ve usta şoförlüğü sayesinde yarım saatte oraya varmıştık. Arabamı alıp James'le birlikte çiftliğe doğru yola çıktık. Geldiğimizde bizi güler yüzlü bir kız karşıladı.
"Rose için mi geldiniz?"
Ona cevap verecekken Steven "Hoş geldiniz. Bu Valarie. Çiftlikte anneme yardım ediyor." dedi.
Tanışıp biraz sohbet ettikten sonra Valarie Rose'u çağırmak için ayrıldı. Steven bize çiftliği gezdirirken Rose'da geldi.
"Selam çocuklar. Ben Rose. Steven'ın annesiyim. Sizlerde James ve Trecy olmalısınız. Valarie misafirlerimiz var dediğinde şaşırmıştım. Biz normalde burada birçok tohum ekiyorduk. Ama son aylarda ürünlerimiz ve ziyaretçilerimiz hızla yok olmaya başladı. Her yerde bu böyleymiş."
"Küresel ısınmadan olabilir." dedi James. Ama sanırım Bayan Rose bu konuda bizden daha bilgiliydi.
"Küresel ısınma diyerek zaman kazandılar bir süre. Bunun adı yok oluş."
"Anne acaba misafirlerimizi bu konularla sıkmasan mı?"
"O zaman sen onlara bir şeyler ikram et. Bende atlara bakayım."
3 katlı verandalı eve doğru yürüdük. James ve Steven iyi anlaşmış görünüyorlardı. Bir şeyler atıştırırken uzun uzun sohbet ettiler.
"Siz nerde çalışıyorsunuz?"
"Araştırma merkezinde mühendisiz. Sen çiftlikte mi çalışıyorsun?"
"Hayır. Ben maden mühendisiyim. Bu aralar annemle ilgilenmek için izin aldım."
Onlar James'le muhabbete dalmışlardı. Bende yavaşça masadan kalktım ve "Ben hava almak için çıkıyorum." dedim. Steven başıyla onayladı. Çitlerin ardından atlara bakarken Rose yanıma geldi.
"Sanırım küresel ısınma saçmalığıyla ilgili bizden daha çok şey biliyorsun." dedim. Açık sarı saçlarını toplarken gülerek" İnsan sevdiğini böyle bahaneler yüzünden kaybedince öyle oluyor... Steven öyle sosyal bir çocuk değildir normalde. Hakkında az şey bilmesine rağmen seni buraya davet etmesi garip."
"O iyi biri."
"Evet öyle. Archie yani babası kaybolduğunda beri bana çok destek oluyor."
"Archie... Yani bence o yaşıyor. Çünkü uzayda zaman farklı geçer ve hala gençtir belki."
"Belkiler ve umutlar... Hiç bitmiyor. Tıpkı 'keşke'ler gibi."
Rose' un gözleri dolmuştu. Ona gitmemesi için engel olmamıştı sanırım. Ama kim o gizem dolu boşluğa gitmek istemez ki? Ben bütün her şeye sırf bu yüzden katlanıyorum. O sırada Steven geldi ve annesinin yanağına kibar bir öpücük kondurdu.
" Ne konuşuyorsunuz bakalım? James ve Valarie iyi anlaşmış görünüyorlardı bende size bakayım dedim."
"Sen ve Trecy biraz daha gezin. Benim yapacak işlerim var." dedi ve Rose gitti. Bir süre sessizce yürüdük. Daha dün "yabancı" dediğim adamla susmak bile güzeldi.
"Daha iyi misin dünden beri?"
"Evet. Arada oluyor öyle."
"O zaman seni yalnız bırakmaya gelmiyor." dedi ve durup arkasındaki çitlere dayandı.
"Bırakma o zaman." dedim ve gittikçe kızaran yanaklarımın loş ışıkta görünmediğini umut ettim. Tam o anda James ve Valarie geldi. James'le birlikte Rose, Valarie ve Steven'a teşekkür ettikten sonra şehire geri döndük. Eve geldiğimde babam yatağında uyuyordu. Uyumak üzereyken titreyen telefon sesinden dolayı irkilip kalktım. Mesaj Steven'dandı. En kısa zamanda yine gelmemiz gerektiğini yazmıştı. Bir yabancının beni bu kadar mutlu etmesi çok garipti. Hemde uğruna her şeyi yapabilecek kadar mutluydum...

KARA BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin