Sessizlik ılık esintinin narin ellerinde hafifçe süzülen, kusursuz bir güzelin tadına doyulamayacak dudaklarını andıran kiraz yapraklarının savruluşuyla bütünleşerek sarayın bahçesinde sahte bir huzur etkisi oluşturuyordu. Birazdan majestelerinin teşrif edeceği salondaki karşılıklı oturan noron ve soronlar arasında uzanan, duvarları içini hırs, menfaat ve kibir dolduran etten duvarlara sahip koridor hançer gibi fırlatılan düşmanca bakışlara şahitlik ediyordu. Açılan kapının sesinden önce kalın sesle yapılan " Majesteleri" anonsu duyuldu. Kral Kim Joon Myeon üzerinde altın işlemeli sekiz pençeli ejderi altın çembere hapsetmiş kırmızı parlak ipek giysisi ile arkasında siyahlar içindeki, sert bakışları ile etrafı tarayan Huang ZiTao eşliğinde salonda göründü. Tüm bakanlar diz çökerek başları eğik elleri önlerinde birleşmiş saygı ifadesi olan oturuşlarını sergileyerek Joseon’un güneşine selamlarını sundular. Kral Kim Joon Myeon iktidarın otoritesini sahip olduğu tüm detaylarla göz önüne seren tahtına oturdu ağır hareketlerle. Huang ZiTao tehditkâr bakışlarını salondakilere dikerek tahtın sağında dikildi. Etten duvarların oluşturduğu koridorun sağında en basta oturan noron Kim MinSeok'la solda en basta oturan soron Oh TaeSan fikir birliklerini pekiştiren bakışlar yolladılar birbirlerine ve nadiren olan bu fikir birliği ihtimali kralın içinde huzursuz kıpırdanmalara neden oldu. Bakan Kim MinSeok söz için izin alarak maruzatını sunmak üzere ayağa kalktı. " Bakanlar olarak Joseon’un geleceğini düşünüyoruz. Yaptığımız tartışmalar sonucunda Joseon’un kudretinin devamı için varise ihtiyaç olduğu kanısına vardık. Sizden kendinize bir es seçmeniz konusunda ricada bulunuyoruz." diyerek kralın bakışlarını gölgeleyen cümleleri birer iğne gibi doktu dudaklarından. Bu iğneler Huang ZiTao'yu da es geçmemişti fakat bunu kendisi dışında kimse anlamadı.
Bakan Oh TaeSan " Majesteleri, vatandaşlarınızın gelecekle ilgili korkularını anlayışla karşılamanızı umuyor ve en erken zamanda uygun bir esle tüm Joseon halkını sevindirmenizi umuyoruz." diyerek noron partisine nadir görülen desteğini sundu.
Kral Kim Joon Myeon rahatsızlığını gizlemeye çalışan düz suratıyla sordu bakanlara " Bu kadar düşünüp taşındınız madem benim için ve tabii Joseon için en uygun eş adayını da düşünmüşsünüzdür."
Soron Oh TaeSan " Sizin için en uygun es adayı olarak Çin in kraliyet ailesinden prenses Wi Lian'i düşündük. Güzelliğinin her göreni büyülediği söyleniyor. Asil kani da esiniz olmak için en önemli unsurlardan biri. Tabii Çin imparatorluğu ile olan ilişkilerimiz açısından çok mühim bir adim olacak."
Kral Kim Joon Myeon " Aslında mutluluğum için değil siyaset için evlenmemi istiyorsunuz"
Noron Kim MinSeok " Mutluluğunuz için hiç uğramadığınız hareminiz var Majesteleri"
Patlamaya hazır bomba gibi toplantı salonunda seslendi bu cümle. Huang ZiTao Bakan Kim'i zihninde defalarca oldurdu.
Kral Joon Myeon " Kalbimi fetih etmeyenin bedenimi fetih etmesi mümkün değildir. Prenses Wu Lian'in sahip olduğu güzellik ve asillikle kalbimi fetih ede bilecek bir es adayı olduğunu düşünüyorum. Kendisini Joseon’a davet ettiğimi belirten mektubu en yakin zamanda Çin imparatoruna ve Wu ailesine göndereceğim."
Toplantı iki saat daha bir kaç kanunun uygulamasında ortaya çıkan zorlukları çözmek için önerilen çözümlerin tartışması ve alınan kararların gözden geçirilmesi ile devam etti. Majesteleri toplantıyı bitirerek ayaklandı. Peşinden aurası eskisine göre daha da karanlıklaşan Huang ZiTao ona eslik etti. Bir kaç dakika sonra toplantı salonu bir kaç saat önce "güneş Tutulması”na şahitlik etmemiş gibi sessiz ve huzurlu görünüyordu...
Kral Joon Myeon kırmızı rengin hakim olduğu, her detayı en mükemmel işçilik urunu olan dairesine girer girmez çalışma masasının arkasına kuruldu. Masada küçük tepe oluşturan rulolar seklindeki evrakları bir bir dikkatlice açarak okudu ve uygun gördüklerini kraliyet mührü ile damgaladı. Tüm bu zaman boyunca Huang ZiTao her zamanki köşesinde sessizce dikildi ve hüzünün gölgelediği hayranlık ve saygı dolu bakışlarını ifadesi bazen aydınlanan, bazen kararan yüzde ve kararlıkla hareket eden kusursuz ellerde gezdirdi.
İşlerini bitiren Kral Kim Joon Myeon sesli bir nefes alış verisinden sonra bakışlarını Huang ZiTao ya dikerek ayağa kalktı, yavaş adımlarla kalbini güvenle dolduran insana doğru yürüdü, bir kaç santimliğinde duraksayıp fısıltıyla " uyuyacağım" dedi ve yatak odasına yönlendirdi günün yorgunluğuyla ağırlaşmış bedenini.
Kral ipek perdelerle süslenmiş ipek örtülü yatağına oturdu. Koruması kapıda saygıyla eğilerek " iyi istirahatlar Majesteleri" dedikten sonra sürgülü kapıları her iki eliyle kavrayarak hayranı olduğu yüzü ondan ayıracak şekilde kavuşmaları için bir birine doğru çekmeğe başladı. Kral Joon Myeon bahar meltemini andıran nazik bir seslenişle fısıldadı " Tao..." ve kusursuz güzellikteki ellerini uzattı tüm ülkenin sorumluluğunu taşıyan kalbinin tek sahibine doğru. Huang Zi Tao'nun güçlü elleri bu seslenişle işlevini yitirdi, donan vücuduna inat yanaklarını gölgeleyen kirpikleri hareketlenerek bakışlarının hayatini adadığı ve ölümüne bağlı olduğu kişiye kilitlenmesine izin verdi. Bakışları kalbinin güneşinin aydınlık yüzünden eline kaydığında adımları farkında olmadan onu izlediği bedenin önüne oturdu ve diz çökerek yumuşak eli güçlü elleri arasında dudaklarına götürerek her saniye özlediği beyaz tene hafif bir öpücük kondurdu.
" Tao... Uzaklaşma benden... Uymak zorunda kaldığım kurallar yüzünden. Aldığım kararların ağırlığı altında ezilmeme izin verme... Bir tek seninle kendim ola biliyorum... Bir tek seninle huzuru buluyorum... " cümleleri dökülürken dudaklarından gözlerinden dökülen aÇin ın habercisi inciler de eslik etmekte gecikmedi. Huang ZiTao kirpiklerini sıkarak yağmurunu yağdırmaya hazır hüzün bulutlarını durdurdu, dizleri üzerinde yükselerek aydınlık yüzü kavradı uğruna defalarca kan bulaştırdığı elleriyle, hasret kaldığı sıcak, nemli dudaklarla buluşturdu suya hasret toprak gibi çatlamış kuru dudaklarını... Öpücükleri ask, tutku, şehvet, hasret dolu sert ve sesli hareketlerle derinleşti. Siyahlı önce silahını çıkarak yatağın yanında kolay ulaşabileceği tek çekmeceli küçük masanın üzerine koydu. İhtişamlı giysiler içindeki arzuladığı bedeni yatağa yatırdı ve dikkatle çıkararak kıyafetleri beyaz teni savunmasız bıraktı. Sıcak nefesi narin tene sahip yumuşak boyunda ıslak diline eslik ederek altındaki bedenin tatlı ürpertiler hissetmesine neden oldu. Kendi tenini de hızla özgür bıraktıktan sonra tek vücut olmak için tutuşan bedenlerin önünde engel kalmamıştı. Nefesleri karışırken, dilleri birbirinin ağzının her köşesini keşfederken güçlü eller pürüzsüz bacakları okşadı zarar vermekten korkarcasına yumuşak hareketlerle, ayak bileklerini omzuna konumlanırdı. Ayrıldı dudakları, titreyen göz bebekleri birbirlerinin ruhundaki yasaklı aşkı okurken tek vücut oldular. Birleşmenin zevkiyle dudaklarından dökülmeğe can atan inlemeler bir birlerinin tenlerine kondurdukları ıslak öpücüklerde boğuldu. Terle kaplı vücutları mumun titrek ışığında parlarken vücutlarının ahenkli hareketinden doğan sesler duvarlar tarafından yutuldu. Zevkle titrerken vücutları kollarıyla daha sıkı sardılar sevdiklerini haykıramadıkları aşklarının gücünü göstermek istercesine... Yüzleri bir birlerine donuk uzanırken yatakta güçlü eller yumuşak, siyah, uzun saçları okşadı bir sure ve uykunun karanlık kollarına bıraktılar kendilerini...
Gecenin karanlığında yavaşça ilerleyen sis ormanı sararken cadı Chin Sun dolunaya dikip bakışlarını "Tıpkı görüşü bulanık yaşlı bir ninenin ördüğü hasırın bağları bir birine, bir daha kopmamak üzere..." dedi buruşuk suratını biraz daha buruşturarak.