vuslat ve hicran...

746 55 42
                                    

 Hanseong yeni güne son bir kaç gündür sahip olduğu tatlı telaşla başladı, sokaklar yine seslerini müşterilerine duyurmaya çalışan esnaflarla, bahşiş toplamaya çalışan göstericilerle, için de ne olduğunu kendi varlığı bile tartışma konusu olan tanrının bildiği küçük kaplar için de ilaçlar satan şifacılara tanıklık ediyordu. Sarayda sessiz bir koşuşturma başını almış gidiyor, her şeyin kusursuz olması için ustun bir caba sarf ediliyordu. Bu gün Kral Kim Joon Myeon ve Kraliçe Wu Lian kutlamalarda resmen evleneceklerdi, Joseon’un güneşi eşinin elini tutarak gökyüzündeki rakipsizliğini tekrar ilan edecekti.

Gölgelerin aydınlıkta kaybolduğu saatte kutlamalar başladı. Soytarılar bin bir numarayla insanları güldürürken bazen heyecandan nefeslerini tutmalarına neden oldular. Ardından savaş hünerlerini sergileyen askerler meydanda yerlerini aldı, ok atışından at yarısına kadar birçok dalda hünerlerini sergilediler. Gölgeler karanlıkta yavaşça silikleşmeye baslarken çalgıcılar yerlerini aldı ve usta ellerin ve dudakların yarattığı büyüleyici müzik dinleyenlerin ruhunu okşarken, heyecandan yerinde duramayan iki genç sıradaki gösteri için hazırlanıyordu.

Kim JongIn hazırlıklarını tamamlamış, kılıcındaki yansımasıyla son kez bakıştıktan sonra heyecanını yatıştırmadaki başarısızlığı ile dalga gecen Kim JongDae'ye laf yetiştirmeye çalışıyordu:

" Ağabey, gerçekten su an benimle uğraşman için doğru zaman değil... Lütfen..."

" Hah! Küçük beyimizin heyecanını anlamıyorum. Oh Sehun’u gördün. Ne o, korkuyor musun? Çok mu güçlü görünüyordu?" diye dalga geçmeye devam etti Kim JongDae.

JongIn: " Ne alakası var? "

JongDae: " Bilmiyorum. Bana hiçbir şey anlatmıyorsun, dolayısıyla ben de şuanki durumunu anlamlandırmakta oldukça zorlanıyorum kardeşim" derken alayla gülümsedi.

" Aah! Cidden benimle uğraşmayı kes ağabey. Bir azdan çok önemli bir karşılaşmam var ve sen sinirlerimi geriyorsun diye kaybeden taraf olmak istemiyorum" diye isyan bayrağını kaldırdı JongIn.

" Ben mi geriyorum sinirlerini? Sen zaten gerginsin, suçu benim üzerime yıkmaya çalışma, ayrıca kaybedersen sinirlerini gerecek asıl konuşmayı babamla yapacağına emin olabilirsin." diye kendini savunduktan sonra " Gidiyorum ben, birazdan başlayacak olan heyecanlı karşılaşmayı görüşü en güzel olan yerlerden birinden izleyeceğim. Bakan Kim MinSeok'un yanından" diye de piç bir sırıtış eşliğinde eklemeyi unutmadı ve kardeşini gerginliği ile baş başa bıraktı.

JongIn: " Oh Sehun'u gördüğüm gece olanları anlatmadım diye huy değiştirdi resmen!" diye sinirle mırıldandı.

Oh Sehun’un gerginliği meydanda toplanmış insanları izledikçe daha da artıyordu, savunmasız kalplere ok misali saplana bilecek uzun kirpikleri titreyerek gözlerindeki saklamaya çalıştığı korku karışık heyecanı daha da belirgin kılıyor, pembe dudaklarını ıslatan dili bir görünüp bir kaybolurken dişleri de bu pembeliklere eziyetten geri kalmıyordu. Oh TaeSan tek ailesi olan oğluna arkadan yaklaşarak elini güven vermek istercesine omuzlarına yerleştirdi: " Kalabalığın seni korkutmasına izin verme, sadece rakibine odaklan." dedi. Oh Sehun başını hafifçe sola çevirip göz ucuyla babasına baktı: " Merak etme baba, karşılaşma başladığında odaklanabileceğime eminim" sözlerini babasına değil de kendine söyledi sanki. Çenesini dikleştirip az öncekine göre daha sakin görünen gözlerini kendinden emin bakışlarla meydana dikti.

Şarkıcının ruhları ılık meltem gibi okşayan sesi şarkının son nağmelerini seslendirirken Kim JongDae'nin hayran bakışları tanıdık yüze odaklandı ve dudaklarını istemsiz bir gülümseme esir aldı. Bakışları vuslat hasreti ile buluştuğunda şarkı bitti. Ardından topluluğun merak için de beklediği karşılaşmanın anonsu yapıldı. Önce Kim JongIn emin adımlarla ilerledi meydana, eğilerek Kral ve Kraliçeyi selamladı ve özlemiyle uykuları kaçan rakibini bekledi. Yaz rüzgârıyla hafifçe hareketlenen sarı-beyaz saclar insanların görüş alanına girdiğinde her kes kar beyaz tenin, denizler kadar derin ve deyişken gözlerin, kiraz çiçeğinden daha güzel dudakların oluşturduğu essiz güzellik karşısında nefeslerini tuttu. Oh Sehun bakışlarını yerden kaldırmadan ilerleyip Kral ve Kraliçeyi selamladı, ardından rakibine donup bakışlarını onun yüzüne doğru kaldırdığında kalbi yerini göğsünde dörtnala kosan deli taylara bıraktı, göz bebekleri büyüdü, âdem elması sesli yutkunması ile uzun beyaz boyunda hareketlendi. Kim JongIn eğilip selamlayınca o da kendine gelerek rakibini selamladı. Kim JongIn kılıcın i çekip sağ ayağını geri atarak saldırı pozisyonun aldı, Oh Sehun da zaman zaman kaybetmeden aynısını tekrarladı. Herkes gözlerini bu iki gençe dikmiş heyecanla karşılaşmanın gidişatını izlerken Wu YiFan'ın gözlerinin bir anlığa tamamen siyaha boyandığını sadece bir kişi fark etti.

TWO MOONSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin