Bu bölümü en iyi okuyucum olan Creative_Kraken'ya ithaf ediyorum.
♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥
Tyrone ilk önce yatak odasına baktı. Annesini yatak odasında bulamamıştı. Bu sırada seslenmeye devam ediyordu.
"Anneee, ses versene neredesin?"
Hala cevap gelmiyordu. Salona doğru yürüdü. Salonun kapısından girdiğinde koltukta oturan hayatında en son görmek isteyeceği kişi olan babasını gördü.
Fazla aldırmadan tam evin diğer yerlerini dolaşacakken babası Tyrone'un geldiğini çoktan farketmişti.
"Nereye gittiğini sanıyorsun bok kafa? "
Babası Tyrone'a karşı her zamanki tavrını sergilemişti. Tyrone ise sakin kalmaya çalışıyordu. Eğer sinirlerine hakim olamazsa bu ona pahalıya patlayacaktı.
"Annemin nerede olduğunu söylersen daha iyi yardımcı olabilirsin. "
Thomas hala umursamaz bir tavır sergiliyordu. Karısı Thomas'ın umrunda değildi.
"Anneni siyah renkli üzerine mavi işlemeleri olan pelerinli adamlar kaçırdı. Hem senin ne umrundaki?!? 2 haftadır bir kapımızı bile çalmadın. "
Tyrone ne olduğunu hazmedememişti. Böyle bir cevap beklemiyordu. Kendisi için elmastan bile daha değerli olan birisi. Bir grup adam tarafından kaçırılmıştı. İçinde inanılmaz bir öfke hissediyordu.
Tyrone'un ayakları yerden kesildi. Etrafına yavaş yavaş korkunç bir aura salgılıyordu. Öldürme arzusunun en üst düzeyi olan bu kızıl aura koyu kırmızı rengindeydi. Öyle ki bu auranın gücünü Dagon bile hissedebiliyordu. Yavaş yavaş havaya yükseliyordu. Her yer parçalanmış, patlamıştı. Babası ise dehşet içinde oğluna bakakalmıştı. Yerinden hareket bile edemiyordu. Thomas derisinde hafif bir yanma hissediyordu.
"Kes şun...u seni apt....al "
Thomas'ın derisi yanmaya başlamıştı. Acı içerisinde bağırıyordu. Bağırmaktan ve çığlık atmaktan başka yapabileceği hiçbir şey yoktu. Çünkü etrafında anlayamadığı bir sis bulutu onun hareket etmesini engelliyordu. Ölümünü acı dolu çığlıklar atarak bekliyordu. Elinden hiçbirşey gelmiyordu.
Tyrone öfkeden çılgına dönmüştü. Etrafındaki korkunç hava gitgide daha da korkutucu oluyordu. Babası çoktan ölmüştü. Bu yüzden cezalandırılacağını biliyordu. Fakat hala sinirliydi. Kendindeydi fakat daha da sinirleniyordu. Dagon ise sadece bağırıyordu.
'Hey Tyrone! Kendine gel! '
Tyrone umursamamıştı. Fakat sonunda birşeyler söylemeye başlamıştı.
"Bunu yapanların her biri cezasını çekecek! Gece mavisi işlemeleri olan pelerinli adamlar ha! Ölümünüzü bekleyin sizi sefil canlılar! Bana yalvaracaksınız... Her şey için!"
Yüzünde korkutucu şeytani bir gülümseme oluşmuştu. Ama bir sorun vardı. Tyrone tüm bunları söylerken gözleri beyaza dönmüştü. Sorun ise şuradaydı. Bu, öldürme arzusunun yanetkilerinin içinde yer almıyordu!
Cümlesini tamamladıktan sonra gözü eski haline geri dönmüştü. Dagon bunu farketmişti. İçinden tanrılara lanet savuruyordu.
'Nasıl bir kullanıcının konağı oldum ben böyle!! '
Gelecekte olacaklardan korkuyordu. Kimin eline düştüğünü farketmişti. Bu sırada öldürme arzusu hat safhaya çıkıyordu.
Bu korkunç öldürme arzusu Tyrone farkedemese de tüm evrenden dikkat çekiyordu. Gezegen yöneticilerinin neredeyse hepsi Dünya'yı izlemeye başlamıştı. Açıkçası onlar bile korkmuştu. Bu çocuk onların kılına bile zarar veremezdi fakat onların korktuğu şey başkaydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Varisi
FantasyBir zamanlar sessiz bir çocuk olan Tyrone başına geleceklerden -aslında işine de geliyor- habersiz bir şekilde uyuyor. Uyandığında ise bir sürpriz onu bekliyor. Yenilmez diye birşey yok sanmıştım. Ama yanılmışım. Bunu kendime bakarak görebiliyorum...