İnsan ne zaman ölür?
Son zamanlarda zihnimi dolduran yegane soru buydu aslında. Tamer'den kurtulabilir miyim ya da onun istedikleri olur mu düşüncelerinden çok, bir insanın ne zaman ölebileceğini düşünüyordum.
Fiziksel anlamda değil tabii... Fiziksel olanı, nihai sonuç. Elbet bir gün, bir şekilde başımıza gelecek.
Ben, yaşarken ölmekten bahsediyorum. Acaba şu anki halim, sorumun cevabı olabilir mi?
Bir insan özgürlüğü elinden alındığında ölebilir mi? Ya da duyguları baskı altında ezilirken, yavaş yavaş düşünceleri gerçekliğini yitirirken... Bu ölmesi anlamına gelir mi?
Zihnim, eskiden duyduğum seslerden arındı ve yerine bambaşka bir ses geldi. Baskıcı, yok edici bir ses.
Tamer'e her baktığımda, kaybedeceksin diyen bir ses.
Okuduğum bir kitapta, yazar 'Bir süre sonra hayat alışkanlıklardan oluşuyor. Duygularını yitiriyorsun ama alışkanlığın olan insanı bırakamıyorsun,' gibi bir cümle yazmıştı ve sanırım bu cümle oldukça doğruydu.
Şimdi, odamdan çıktığımda salonda uyuyan Tamer'i görmek bana yabancı gelmiyordu. Bir haftadır evden dışarı çıkmıyorduk. O hep salondaydı ve aramızda o geceden beri olmaz dediğim ne varsa oluyordu.
Aynı masada oturuyor, sohbet ediyor bazen ciddi anlamda izlediğimiz filmler hakkında taraf kavgası yapıyorduk ama gece olunca ben odama, o ise salona geçiyordu.
Bir haftamız böyle geçti. Korktuğum hiç bir şeyi yapmadı ama beni bırakmadı da. Benden uzaklaşmadı ve sanırım bana fark ettirmeden kendini bir alışkanlık haline getirdi.
Salona çıktığımda onu göremeyince evin içinde Tamer'i arıyordum. Sonunda kurtuldum demek yerine gidip onu arıyordum...
Yanına yaklaşarak bacağından dürttüğümde, başını hızla kaldırdı ve kısılmış gözleriyle beni inceledikten sonra etrafına bakındı. "Günaydın Ender," dedi, sesi uyku mahmurluğuyla boğuktu.
"Günaydın, kahvaltılıklar dün bitmişti," dedim.
"Ah, tamam... Bir kendime geleyim, markete gidelim. Olur mu?" diye sorduğunda kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım.
"Birlikte mi?"
Başını onaylarcasına sallayıp koltuktan kalktı ve elini boynuma koyarak beni hafifçe kendine çekip, dudaklarını yanağıma bastırdı. Bu gibi hareketlerine de alışmıştım. Artık donup kalmıyor, bağırıp çağırmıyordum. Sonuçta ne dersem diyeyim vaz geçmiyordu, vaz geçmeyen birine de bağırmak fayda etmiyordu ben de kendimden vaz geçtim.
Onu vaz geçiremediğim için kendimi bıraktım.
"Evet, biraz güneş gör. Çok beyazsın," diyerek göz kırptı ve banyoya doğru ilerlemeye başladı. Gözlerimi devirirken kendimi biraz önce Tamer'in kalktığı koltuğa bıraktım.
Bir haftadır burada yattığı için koltuğa kokusu sinmişti. Evin belirli yerleri Tamer gibi kokardı.
Odamdaki tekli koktuk, salondaki bu üçlü koltuk ve mutfak... Yemek kokularının arasından seçilebilen hoş bir kokusu vardı Tamer'in.
Asla olmaz dediğim şeyleri oldurdu. Artık onu kovmuyorum, derslerimi umursamıyorum hatta bir haftadır üniversiteye ayak basmamama rağmen, arkadaşlarımı arayıp notları istemiyordum.
Hoş, isteyemezdim de. Tamer telefonuma da el koymuştu.
Sonuç olarak işsiz sapsız adamlar gibi evde yatıp kalkıyor, tüm günümü Tamer'le geçiriyordum.
Tamer banyodan çıktığında, üstünü de değiştirmişti. "Öyle mi geleceksin?" diye sordu. Göz ucuyla üstüme bakındığımda, lacivert bir tişört ve siyah bir basketçi şortu giydiğimi gördüm. Omuz silkerek koltuktan kalktım ve "Daha tuhaf kombinlerle de dışarı çıkmıştım," dedim.
Cüzdanım ve anahtarım da Tamer de olduğu için ellerimi cebime atarak kapıya yürüdüm.
"Nasıl göründüğünü umursamıyor oluşun da çok hoş biliyor muydun?" diye sordu. Başını omzuma eğdiği için nefesi boynumu gıdıklamıştı.
Hafifçe yana çekilerek, "Bende hoş bulmadığın bir şey var mı ki?" diye sordum.
Ondan uzaklaştığımı fark ederek, dudaklarını boynuma bastırdı ve "Yok sanırım," dedi. O kadar tepkisizleşmiştim ki bu hareketlerine artık kendimi eskisi gibi kötü de hissetmiyordum.
Eskiden, yani çok da eski değil bir hafta öncesinden bahsediyorum. Bu durumlarda tenim karıncalanıyor, ağlayasım geliyordu. Hoşlanmıyordum. Hatta nefret ediyordum.
Şimdiyse, hoşlandığımı söyleyemem ama umrumda olduğunu da söyleyemem. Nefret edecek bir his bırakmadı geride. Hepsine alıştırdı.
Alışkanlık kötü bir şeydi. Nasıl sigara ve alkol bağımlılık yapınca zararları artıyorsa, bir insana karşı duyulan alışkanlık hissi de en az o bağımlılık kadar zarar vericiydi.
Tamer'in görmeyi reddettiği bir şekilde bana zarar vermesi gibi...
"Bu akşam hangi filmi izleyelim?" diye sordu. Birlikte apartmandan çıkmıştık. Karşı komşularımızdan yaşlıca bir teyze, "Aman evladım ne zaman döndün?" diye sordu.
"Hep burdaydım teyzecim, evden çıkmıyordum da," dedim ve hafifçe gülümseyerek yürümeye devam ettim. Aynı zamanda da Tamer'e, "İzlemediğim bir şeyler izlemek istiyorum, yeni filmler keşfedelim," dedim.
Sohbetimiz arkadaş gibiydi ama arkadaş değildik.
Tamer gitse onu arardım ama onun yokluğuna alıştıktan sonra onu da unuturdum. Hafızamda kötü bir anı olarak yer edinirdi.
"Ne tür istersin?" diye sorduğunda, düşüncelerimi kafadan attım. "Romantik olmasın. Azıtıp bana sarmandan hoşlanmıyorum," dedim.
Hafifçe güldü, göz ucuyla bana bakarken, "Sen bana iyi alıştın," dedi.
"Kendinden başka seçenek bırakmadın. Sana alışmak zorunda kaldım," dedim. Tamer'in gülüşü yavaşça silinirken, "En azından beni arayacaksın," dedi.
Güldüm, onu sevmediğime dair nutuklarımdan çekmeyecektim. Ne kadar söylesem de inkar edecek, seveceğimi iddia edecekti.
"Bir süre, evet..." diyerek markete girdim. Arkamdan geldiğinde, kollarını belime sardı ve çenesini omzuma koyarak dudaklarını yanağıma sürterken konuştu. "Beni hep arayacaksın."
Kalbim boğazımda attı, bazı şeyler alışkanlıktan etki etmese de bazen... Çok nadir zamanlarda Tamer'in ses tonunda tuhaf bir tını yeşeriyordu. İşte o zamanlar kaşbim tuhaf bir ritme başlıyordu kendini boğazım kuruyordu.
Hani korktuğunuzda gerilimi kalbinizde hissedersiniz ya, öyle bir his ama geçtiğinde bile arkasında sıcam r hava bırakıyordu.
Başımı sol tarafa çevirerek Tamer'e gülümsedim. Yüzlerimiz birbirine yakınken, ona bakmak zordu. Gözlerimi ağrıtan bir şaşılıkta bakmak zorunda kalıyordum gözlerine.
"Sen ne diyorsan," dedim, gülümsemeye devam ederken dudaklarımı yanağına bastırdım ve kollarından kurtularak alışveriş arabasını aldım.
Ben onun hareketlerine alışmıştım ama o benimkilere alışık değildi. Çoğu zaman onun kıskacından kurtulmak, bir umut benden sıkılır ve bırakır diye arada sırada onu taklit edercesine Tamer'e sokuluyordum.
Sık değildi, alışması için yeterli değildi en azından. Tamer arkamdan gülümseyerek gelirken, sevdiğim kahvaltılıkları ve abur cuburları almaya başladım. Peşim sıra Tamer de kendi sevdiklerini alıp arabaya atıyordu.
Gözlerimi Tamer'e çevirdim. Onun yüzünden kendime olan saygımı yok ettiğimi görüyor muydu acaba?
Belki de istediğini elde ettiği için hoşuna gidiyordu.
Birinin sevgisini almak için, o kişinin ruhunu öldürüyordu.
Kıskıskıs
Üzülüyorum Ender'e... Bir yandan da Tamer'e...
Zavallı çocuklarım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen | bxb ✅
Mystery / Thriller"Şu an seni izliyorum ve sen bu mesajı fark edene kadar gülümsemeye devam ediyorsun..." 09.04.19