3.4

2.2K 171 32
                                    

düzenlendi.

🍃

"Nasılsın? Derslerin nasıl? Ah benim güzel kızım, geldiğin için teşekkür ederim!"

Dolu dolu gözlerimle babama bakarken tırnaklarımı avuç içime batırıyor ve boğazımdaki yumrudan kurtulmaya çalışıyordum. Aradan ne kadar süre geçmişti bilmiyorum ama babam çok fazla çökmüşe benziyordu.

Mâhkumlara özel turuncu tulumlar içindeydi ve ben onu böyle görmeyi hiç mi hiç istemezdim.

"İyiyim," dedim ve gülümsemeye çalıştım. "Derslerim de iyi. Sen iyi misin? Günün nasıl geçiyor?"

Babam acı bir tebessüm eşliğinde "Gazete ve kitap okuyorum," dedi. "Bir kütüphanemiz var. Ayrıca birkaç arkadaş edindim. Onlara senden bahsediyorum sürekli."

Bunun tartışmasını burada, bana verilen kısıtlı görüşme süresi içinde yapmak istemezdim ama kendime hakim olamadım. "Abimden de bahsediyor musun onlara?"

Babam gözlerini kaçırdı ve derin bir nefes aldı. Bir müddet diyecekleri için bekledi. "Sunyeon..." dedi. "Burada izah edemeyeceğim şeyler var. Sadece şunu bil, seni Namjoon'dan ayrı tutmamın sebepleri var."

Telefonu tutan parmaklarımı sıkarken hiddetle soluyor ve babama karşı içimde biriken öfkenin önüne asla geçemiyordum.

"Bana o sebepleri söyle! Karşımda beni abimden ayrı tuttuğunu söyleyemezsin! Sen nasıl bir babasın?"

Ayağa fırlamış ve konuşurken ister istemez bağırmıştım. Beni uyaran polis memuru, ikincisi olursa dışarı çıkarılacağımı söylediğinde sakinleşmeye çalışarak yerime oturdum.

"Namjoon benim çocuğum değil."

Babamın ağzından çıkan kelimeler zehirli bir ok misali bana saplanırken duyduklarımın şoku beni olduğum yere çivilemişti.

Gözlerimi kırpıştırırken son derece ruhsuz bir sesle "Ne?" dedim. Sesimi ben bile zor duymuştum.

Babam terleyen alnını eliyle silerken telefonu diğer kulağına götürdü. Aramızda sadece kirli ve buğulu bir cam vardı.

"Namjoon sadece annenin oğlu, benim değil. Annen benimle evlenmeden önce bir başkasından boşanmıştı ve Namjoon o zamanlar altı aylıktı."

Yanaklarımdan akan yaşları durdurmadım ve cama biraz daha yaklaştım. "S-sen neler diyorsun baba?"

"Üzgünüm," dedi. "Üzgünüm ama gerçekler bu."

Ayağa kalkarken sendelemiştim. Telefon ellerim arasından masaya düşerken ilk bir gözyaşlarım yüzünden önümü görememiştim. Gözlerimi sertçe silip arkamı dönerken babama tek bir şey demek bile istemediğimi fark ettim.

Cama vuran sesini duyunca durdum ve ona döndüm.

Kendi oğlu olmadığı halde Namjoon'a baksada bu onu asla iyi birisi yapmıyordu çünkü hiçbir zaman abimi gerçek anlamda sevmemişti.

Küçükken o iş gezisinden döndüğünde bizim için aldığı oyuncaklar her zaman çok farklı olurdu. Bana en pahalısı ve en güzelini alırken abime sanki alırken dikkat etmediği saçmasapan oyuncakları alırdı.

Defalarca ama defalarca abimi sessizce bir köşede ağlarken yakalıyor ve ister istemez ben de bir köşeye çekilip nedenini bilmediğim halde sadece o ağladığı için ağlıyordum.

Büyüdükçe değişmeyen bu durum gitgide arayı daha çok açarken abimi bir süre sonra hepimizden uzaklaştırmıştı.

Babamın annemi aldatması ve annemin de bir süre hepimizden uzaklaşmasıyla iyice evde soğuk rüzgarlar esmişti.

tear 🍃 kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin