dokuz

405 51 37
                                    

oturduğu koltukta elleriyle oynuyor; gözleri bir sık sık saate değiyordu. odanın kapalı kapısına baktı ve derin nefes alıp verdi. içeriden annesinin ufak bağırışlarını duyuyor, sonra o bağırışlar babasının daha yüksek çıkan sesiyle kesiliyordu.

üstündeki geçenlerde annesinin aldığı beyaz-mor arası renkleri barındıran elbiseye baktı. elbiseyi normal şartlarda beğenirdi ama şu an bulunduğu konumda yapmak istediği tek şey elbiseyi  yırtarak üstünden çıkarmak ve yakmaktı. nefret ediyordu. iğreniyordu.

dış kapının açılma sesini duyduğunda gözlerini sımsıkı kapattı ve yumruklarını sıktı. bir dakika... iki dakika... üç dakika... öylece otururken babasının gelmesine hazırlıyordu kendisini. gelip kızacaktı. 'senin için geliyorlar, sen yoksun! hanım ol ki sevsinler!' 

gözlerini kapatıp sinirini geçirmeye çalıştığı sırada odanın kapısı usulca açıldı. gelen babası değil, annesiydi. 

"hadi... baban sinirlenmeye başladı. gel artık."

babasının gelmemesine şaşırmıştı. annesi odadan çıktığında yavaş ama kendinden emin adımlarla odadan sessizce çıktı. salona geçtiğinde gözleri tekli koltukta oturan babasına kaydı önce. daha sonra onu istemeye gelenlere baktı. kısa, kahverengi saçlı bir gençti. 

babasına tekrar döndü, gülümseyen bir suratla karşılaştı. annesi omzunu tutup fısıldayrak "gel kahveyi hazırlayalım." dedi ama sıla cevap vermedi. 

çenesiyle genci işaret ederek "buna mı vereceksin beni?" dedi. 'bu' diye hitap etmesi babası için sinirlenmeye yeterli bir sebepti. "sıla." dedi uyarıcı bir ses tonuyla.

alaycı bir ifade takındı sıla. "efendim babacığım? kahve mi yapayım?"

kimseden ses çıkmayınca sıla gence bakarak devam etti: "seni sevmeyen birisiyle evlenmeyi gururuna nasıl yedirebiliyorsun? ah dur, yoksa senin hiç sevdiğin olmadı mı? ondan mı sevmediğin kadını kabul ediyorsun?"

genç şaşkın bakışlarıyla onun yüzünü inceliyordu.

"sıla!"

"ne var? ne?!" babasına döndüğünde siniri artmıştı. aynı şekilde babası da çok sinirliydi şu anda. "beni sevmediğin bir herifle evlendirmeyi nasıl vicdanına yediriyorsun sen, ha?"

"onu mu bekleyeceksin?!" dediği sırada babası ayağa kalkmış sıla'ya doğru birkaç adım atmıştı. "adamın yüzünü göremeyeceksin ulan, yüzünü!"

sıla sinirli değilmiş gibi sakin kalmaya çalıştı ama olmuyordu. sinirden ağlayacak gibiydi. "onun yüzünü göremeyeceğim belki ama kalbini çok iyi görüyorum baba, sevgisini görüyorum."

babası çatık kaşlarıyla yüzüne baktı. sıla birkaç adım gerilerken "istediğini yap. beni sevmediğim bir adamla evlendiremezsin." dedi ve babasına sırtını dönerek kendini evden dışarı attı. 

bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte 

yüzüme vuruyor arada fırtınası 

korkuyorum ne var? 

düşe kalka büyüyorum işte

biraz yaram var ama geçecek bu gidişle

beni uğurlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin