on iki

432 54 118
                                    

evin dış kapısından gelen gürültü daha uyanmadan kaşlarımı çatmama sebep olurken oflayarak yatakta oturma pozisyonuna geçtim. ayağa kalktığım sırada kapıdan gelen sesler kesilmemişti ve bu sıla'nın da uyanmasına sebep olmuştu. başını iki yana sallayarak ne olduğunu sorarken bilmediğimi söyledim ve kapıya yöneldim.

kapıya yaklaştığımda gelen sesler kim olduğunu anlamama yetmişti.

sıla'nın babası ahmet amca.

"açsana şu kapıyı namussuz herif! kızı içeriye aldı ne yaptığı belli değil! utanmaz, arlanmaz herif! şerefsiz!"

ettiği laflar sinirlenmeme sebep olurken kapıyı hızlıca açtım. sadece o değil, mahalleden bazı komşular da buradaydı.

önümde bana vurmak üzereymiş gibi hazırda, bağırarak sıla'yı çağırıyordu. "sıla!  gelsene buraya! adının neye çıktığının farkında mısın? bizi rezil ettin millete rezil!"

"ne diyorsun sen? utanmıyor musun genç bir kız hakkında böyle konuşmaya? meşhur babalığın bu mu senin?!" diye sinirle bağırdığım sırada gelen sıla kolumu tuttu susmamı işaret ederek. 

çatık kaşlarım yüzünde dolaştığı sırada neden susmamı istediğini ilk an anlayamadım ama daha sonra olayın büyümesini istemediğini fark ettim.

"baba... içeri gel de öyle konuşalım." 

sıla benim aksime çok daha sessiz, çok daha korkaktı. ama şu durumda... babası ona resmen fahişe derken sessiz kalması asla izin veremeyeceğim bir şeydi.

"ne işim olur bu şerefsiz, namussuz herifin evinde! çabuk hazırlan gidiyoruz, çabuk!"

"istediğin kadar emir ver," diye fısıldadım. "sıla'nın bir yere gittiği yok."

"evet baba, konuşmak istiyorsan içeri geç konuşalım."

burnundan nefes vererek pes ettiğinde içeri girdi ve diğer komşuları umursamadan kapıyı kapattım. ahmet amca oturma odasına geçtiği sırada sıla'nın alnını öptüm ve "hiçbir şey olmayacak." diye güven verircesine fısıldadım.

gülümsedi ve elimi tuttuğunda oturma odasına girdik. ahmet amca ilk birleşmiş ellerimize, daha sonra da yüzümüze baktı. 

aldırmadan koltuğa oturduğumuzda o da karşımızdaki tekli koltuğa oturdu. sıla "baba..." diye söze başladığında ikimiz de ona döndük. "emir can'ı seviyorum ve bunu engelleyemezsin. beni sevdiğim adamdan ayıramazsın."

ahmet amca derin bir nefes alıp verdi. "iki gündür bu adamın evindesin sıla. millet ne düşünür diye hiç mi aklından geçmedi?"

"ben kendimi tanıdığım, bildiğim yaştayım baba. kim ne demişse demiş, umrumda değil."

"senin umrunda olmayabilir ama benim umrumda."

sıla elimi bıraktı ve ayağa kalktı. ahmet amcanın koltuğunun önünde durup elini tuttuğunda tamamen onlara odaklanmış haldeydim.

"onu upuzun bir zaman göremedim. sadece fotoğraflarına bakmaktan, o limana gidip o iskeleye oturmaktan başka bir şey gelmedi elimden. bir kere 'bugün gitmesem de olur' tarzı bir şey demedim. sen kızdın, annem kızdı. arkadaşlarım dalgasını geçti. mahallede dedikodum yapıldı. azar işittim. zorla evlendirmeye çalıştırdınız..."

kalbime bir ağrı saplanmış gibiydi. hepsi benim yüzümden olmuştu ve o her şeye rağmen ayakta kalmıştı. o hayalini kurduğum kaptanlık umrumda bile değildi. onunla şu evde geçirdiğim iki gün kadar tek güzel bir anım olmamıştı o gemide.

"şimdi sadece cümlelerle anlatıyorum ama o hisleri sen yaşamadın baba. her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışıp yolun sonunda onu göreceğimi bilmek güzeldi."

yutkundum ve sıla'yı izledim. o, o kadar güzel bir kadındı ki bana fazlaymış gibi hissediyordum. ruhu bu kadar güzel kadını hak ediyor muydum?

ahmet amca da sıla'yı izliyordu. arkadan göremiyordum ama eminim ki sıla onun gözlerinin içine bakamıyordu. 

ahmet amca bana baktığında yüzü sertti. sıla onu pek yumuşatamamış gibiydi fakat sözleri tersini gösteriyordu. "nereden bileceğim kızımı bırakıp gitmeyeceğini yine?"

"kaptanlığı bıraktım." dedim kısaca.

şaşırmış gözüküyordu. "hangi mesleği yapacaksın peki?"

gülümseyerek sıla'ya baktığımda o da bana bakıyordu. "gerçekleştirmek istediğim hayallerim var. bu sefer sıla'yla beraber."

ortam sessizleştiğinde "sıla'yı ne mutsuz edeceğim ne de bırakacağım." diye ekledim ve ahmet amcanın bir şey demesini bekledim.

başını salladığı sırada "tamam," dedi. "evlenebilirsiniz."

sıla sevinç çığlığı attığı sırada ben de gülerek onu izliyordum. 

ahmet amca "yalnız," diye ekledi. "sıla eve dönüyorsun. evlenene kadar bu aynı evde kalma olayı yok."

ya beni as tavana ya urganımı at 

geçmem bu davadan 

her zaman harbede harbede geçiyorum candan 

heyt ulan! 

kaybede kaybede okuyorum meydan...

beni uğurlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin