Keyifli okumalar
Keshi- I swear i'll never leave again
Büyümek güzel değildi.
Büyümek cidden güzel değildi. 10lu yaşlarımın baş ve ortalarında hep büyümek isterdim. Bazen özgürlük arayışımdandı bu isteğim bazende sadece büyümek istiyordum işte. Fakat 10lu yaşlarımın sonuna yaklaştığım zaman büyümenin aslında hiçte umduğum gibi olmadığını fark ettim.Mesela eski özgürlüğüm yoktu artık. Yaşımın artmasıyla sorumluluklarımda artmış ve mecbur kaldığım şeylerin sayısı artmıştı. Eskiden sadece annemin sözünden çıkmamaya mecbur hissederken artık çalışmaya mecbur gibiydim. Bu güzel değildi.
Yaşamak için çalışıyor zorunda olmam hiçte özgürce değildi.
Teslim tarihine 1 ay kalan yıllık ödevimi yaparken kafamdan geçenler tam olarak bunlardı. Büyümekten nefret etmiştim çünkü ödevimi yetiştirme zorunluluğum vardı. Ayrıca 400 kişiyle anket yapıp yaşamaktan memnun olup olmadıklarını sormakta neyin nesiydi? Kim sürekli çalışmak zorunda olduğu bir hayatı severdi ki? Ah cidden bundan nefret etmiştim.
Kafam iyice bulandığında bilgisayarımı kapatmış ve kendimi yatağa atmıştım. Sanırım ergenliğimi 20 olmama aylar kala yaşıyordum. Çünkü şu sıra cidden her şeyden nefret eden bir Jungkook yaşıyordu içimde. Ama ne yapayım hayat cidden çok boktan ve nefret edilesi.
Yattığım yerden kalkıp camdan dışarıya baktığımda gözlerim tek bir noktada odaklanmıştı. Değil diye düşünmüştüm tam o an. Hayat o kadarda boktan ve nefret edilesi değil. Çünkü büyümeme rağmen hala güzel olan şeylerde vardı yaşamımda.
Min Yoongi gibi. Min Yoongiye olan sevgim gibi.
Tam 9 yıldır onu bu camdan izliyordum. İzliyordum dediysemde bizden 150 adım ilerdeki evine geçerken şanslıysam görüyordum işte. Bugünde şanslı günümdü.
Böyleydi ona olan sevgim. 10 yaşımda henüz aşk ne bilmezken kapılmıştım ona. Nasıl olduğunu sorarsanız anlatamam ama gözyaşlarımı silerken ki hissettiğim duygular ve yanağıma değen ellerinin hissiyatı hala ilk zamanki gibiydi. O zamanlar bir erkeği sevebileceğimi bile bilmiyordum.
9 yıldır onu sadece izliyordum. Komikti ama kaybolduğum günden sonra onu defalarca görmüş olmama rağmen bir daha asla konuşmamıştık. Beni çoktan unuttuğundan emindim. Çünkü öyle işte. Kimse kaybolan bir çocuğa yardım ettiği için ona aşık olmazdı. Yardım ettiği kişi aşık olurdu genelde. Aptaldım. Bir klişenin içindeydim ve bu aptalca hissettiriyordu. Ona nasıl aşık olabilirdim ki. O zamanlar henüz 10 yaşındaydım.
Bakışlarım hala yolda karşılaşmış olduğu arkadaşlarıyla konuşan Min Yoongideyken 'Nasıl sevmem' diye düşündüm. O çok güzel onu nasıl sevemem. Sarının en açık tonunda olan saçları, kıvrımlı pembe dudakları, kediye benzeyen gözleri. Mükemmeldi. Her şeye rağmen güzeldi. Beni unutmuş olmasına rağmen çok güzeldi. Sevilmeyecek gibi değildi ki. Onu sevmem dünyanın en doğal şeyiydi. Çünkü onu sevmek zorundaymışım gibi hissediyordum. Hayat boktandı ama Min Yoongi güzeldi ve ben onu sevmeliydim.
Arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra yoluna devam ederken bende bakışlarımı ondan çekmiş ve kendimi tekrar yatağıma bırakmıştım. Hayat cidden boktandı.
"Son gün ağlaya ağlaya projeni yetiştirmeye çalışırken seni zevkle izleyecek ama asla yardım etmeyeceğim."
Bakışlarımı tavanımdan alıp ne zaman geldiğini fark etmediğim Taehyunga çevirdim. Gülümsedi. "Bunu yapmana güzel kalbinin izin vermeyeceğini ikimizde biliyoruz hyung"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AppleTree| Yoonkook
Fanfiction"Elma ağacının altında gözyaşlarımı silen çocuğa deli gibi aşıktım ben."