Deli gibi ağlamak istiyordum. Sakin olmalıydım, şuan olmazdı.
Araba kullanıyorsun, Gizel.
Hayır, eve gidene kadar sadece yola odaklanmalısın.
Ağlama sakın Gizel, sakın!
Kendi kendime olan savaş evimin önüne gelmem ile sonlanmıştı. Hızlıca arabadan indim ve binaya girdim. Asansöre binerken, çoktan ağlamaya başlamıştı. Gözlerimden çeneme doğru süzülen sıcak sıvının, gözyaşı olduğunu anlayabilecek kadar kendimdeydim.
Asansör durdu ve hızlıca asansörden çıktım. Arka cebimdeki anahtar ile kapıyı açıp, içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapattım. Artık balkonda rahatça ağlaya biliyordum. Beni duyacak ya da görecek kimse kalmamıştı.
Benim buna sevinmem mi, gerekiyordu? Aksine kimsemin kalmamış olduğunu düşünmek garip kalbimde garip bir sızının gezinmesine sebep olmuştu.
Bunu ben yapmıştım. Ondan sonra başka biriyle olmasaydım, olabilirdik. Hatalı olan bendim fakat hiçbir şekilde onun ardından koşturmamıştım. Ördüğüm duvarlar, hep engel oluyordu buna. Minderlerin üzerine kıvrılıp, öylece karşı balkona bakmaya başladım.
Şimdi kimse yoktu orada. Gitmişti ve giderken, bizi yok etmeyi de unutmamıştı. Belki biraz olsun uğraşsaydım, belki bir ilişkiye başlamasaydım şansımız olabilirdi.
Onu özlüyordum. İçimdeki özlem o kadar büyüktü ki, beni yakmadan bırakmıyordu. Arada bir etrafımı sarıyor ve benim aynı şuanda ki gibi çaresiz kalmamı sağlıyordu. Neden böyleydik? Onda bıraktığım izler hala duruyordu. İçimde o duyduğum cevaplarla yeşeren umutları, bir bir yok etmem gerekiyordu. Hiç doğru değildi, şuan onun için ağlıyor olmam! Fakat doğrular hiç mi hiç umurumda değildi.
O da beni özlemiş miydi, diye düşünmekten kendimi alı koyamadım. Ben onun ardından bir ilişkiye başlayıp, onu yavaş yavaş yaralamıştım ve hiç kimsenin fark etmediği bir şey vardı. Ben en çok kendimi yaralamış, en çok kendimi hırpalamıştım. Batu biliyordu. Batu ile sevgili gibi değildik ki! Birer arkadaş gibiydik ve onun karşısına sevdiği biri çıkmadığı sürece biz ayrılmayacaktık. Bunu o da biliyordu, ben de. Sadece Batu'nun zihnine ilmek ilmek duyguların var olduğunu işliyordum. O duygu nedir bilmezdi, büründüğü kişiliğin aksine.
Aşka inanmazdı. Aşk denilen bir duygu var mıydı, bilmiyorum. Sadece hissettiğim duyguların, aşktan daha farklı olduğunu biliyordum. İçimde garip bir şey vardı. Beni yavaş yavaş bataklığına çeken bir duygu vardı ve ben Emir'i de kendimle çekmekten rahatsız olmayacak biriydim.
Garipti, ya bizim ilişkimiz. Asla tam anlamıyla birbirine doyamayan, ulaştığımız kalpleri avucumuzda büyütmek isteyecek kadar doyumsuz iki kişiydik. Onu çekmek istiyordum. Kendimle bir yapmak, bir daha ayrılmamak hatta birbirimizin kemiklerini kırıncaya kadar çok sıkı sarılmak istiyordum. Doyumsuzdum, evet. Belki önceden asla sahip olamadığım şeylerdendi, belki de Emir'e karşı hissettiğim takıntılı aşktan dolayıydı.
Ben asla onsuz olamayıp, onla da olamayacak biriydim. Onu istiyordum. Ruhumda istiyordum ruhunu, kalbini istiyordum ve kokusunu tenime yavaş yavaş bulaştırmasını istiyordum. Belki de sadece şuan kendi düşüncelerimle kendimden iğrenmek istemediğim için bu kadar az şeyler sıralıyordum. Diyorum ya, ona karşı olan hislerim beni doyumsuz bir canavara dönüştürmüştü.
Sanki bütün gün sarılsak da, yetmeyecek gibi. Sanki teni tenimde gezinse, hep daha fazlasına ulaşmak isteyecek gibiydim.
Düşüncelerim bir bir savrulurken, bacaklarımı kendime çektim ve kollarımı bacaklarıma sardım. Onu çok özlüyordum. Kokusunu, uyurken yüzüme vuran sıcak nefesini, varlığını, sesini, beni saran kollarını, asla dünyadaki pisliklerin ulaşıp; kirletemeyeceği o güzel kalbini.
Geceleri saçlarımın arasına kimsenin bilmediği ve duymadığı şarkılarını fısıldardı. Bazen bir anne gibi saçlarımı okşar, banyodan çıktığımızda saçlarımı özenle tarar, ardından da bir saç telini bile dışarıda bırakmadan saçlarımı örerdi. Saçlarıma kondurduğu öpücükler, sanki gökyüzünden çaldığı kayan yıldızlardı ve onları saçlarımın ucuna bağlardı. O onun yıldızları yeniden yaşatma şekliydi, belki de.
Tek bildiğim şey onun güzelliğinin hala parmak uçlarımı karıncalandıracak kadar güzel olduğuydu. Şarkılarını dinleyip, ağlamaktan sıkılmıştım. Tek istediğim eski günlerdeki gibi olmaktı ama şimdi yüzüne nasıl bakacağımı bile bilmiyordum.
Kısa bir süre sonra kapı sesini duydum ve hızlıca ayağa kalktım. Gözyaşlarımı silip, yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Kapı önüne geldiğimde, yeniden kapı çaldı. Kapıyı hızlıca açtığımda, eli havada kalan bir Batu vardı karşımda. Ah bir de, diğer eli poşetlerle doluydu. Onu içeri davet etme gereği bile duymadan salona geçtim. Ardından balkona geçtim.
Balkondaki masaya oturduğumda, karşımdaki sandalyeyi çoktan çekmiş ve oturmuştu Batu. Gülümsedi ve "Sana anlatmam gereken şeyler var." dedi. O an Batu'nun heyecanla elini kaşımasını izledim. Bir kaç gündür görüşmüyorduk, dergideki yoğunluk yüzünden. Derginin bu ay ki sayısı için bazı şeyler lazımdı. Ellerimi dökül anlamında oynatıp, "Haydi!" dedim.
"Bak şimdi bizim şirkete yeni bir avukat geldi. Ha bu arada iki gün önce geldi, İz." dediğinde, hızlıca lafa atladım. "Yani adı İz! Vay, güzelmiş." dediğim sırada heyecanlıydım çünkü öyle normal biri olsaydı Batu ona bu kadar büyük bir heyecanla anlatmazdı. "Lafımı kesme ya!" dediğinde, ayağımı sandalyenin yanındaki boşluğa doğru hareket ettirdim. Yavaşça onun kalçasına vurdum ve "Haspam!" dedim. O dediğim şeye gülerken, "İyice beni Yağmur belledin." dedi ve ardından bir şey dememe izin vermeden konuşmaya devam etti.
"Neyse işte benim odamın yanındaki boş oda verilmiş ona. Kahve almak için mutfak bölümüne geçtim. İz'de en üstteki fincanlardan birini almaya çalışıyordu. Topuklu ayakkabısının üzerinde bile parmaklarının üzerindeydi sadece. Tam rafa elini atıp, destek alırken düşecek gibiydi. Bende açıkçası bedenini rahatça izlemiştim ama kötü bir amacım yoktu. Sadece fazla dikkat çekici bir bedeni vardı ve cezbetmedi diyemem." dediğinde, ben garip garip sesler çıkarıyordum. Salak dercesine yüzüme baktı ve kafama bir tane vurdu. Dudaklarımı büzüp, çiçek oldum. O gülerek konuşmaya devam etti. "Neyse bende arkasından uzanıp, almaya çalıştığı fincanı aldım. Biraz sohbet ettik, çok şirindi." dediğinde, ben gülüyordum.
"Dün de, baya sohbet ettik. Hatta mola zamanında beraber yemek yedik ve dün gece barda karşılaştık. Demiştim ya sana bizimkilerle bara gideceğiz diye. Sonra oda oradaydı ve şirkette gördüğüm kadından daha fazla cezbediciydi. Beni fark ettiğinde, beraber bir şeyler içtik. Biraz çakırkeyifti o da. Bu hoşuma gitti, tabii! Sonra kısa bir süre dans ettik, yorulduk ve bardan çıktık. Onu evine bıraktığım sırada, kahve içmeye çağırdı beni evine. Tabii bu konuyla ilgili şakalar yapıp, asıl amacının farklı olduğunu falan söyledim. Azıcık gülüştük. Kahve içerken, baya bi' sohbet ettik. Senin dışında ilk defa biriyle sohbet etmek bu kadar keyif vericiydi. Hatta onun ki daha keyifliydi." dediğinde, hızlıca masadaki eline vurdum. O benim sinirime gülerken, "Hemen sattın beni ha!" dedim.
Dediğim şeye fazla takılmadan anlatmaya devam etti. "Sonra dalgasını geçtiğimiz şey oldu. Yani birlikte olduk sonra sabah beraber kahvaltı yaptık ve beraber işe gittik. Molalarda beraber vakit geçirdik. Biliyorsun, bir insanla bir günden fazla zaman geçirmek bile sıkıcıdır benim için ama öyle değildi. Dediğin gibi yapıp, deneyeceğim. Hem de tam annem gibi bir kadını bulmuşken, kazanmadan kaybetmek istemiyorum." dediğinde, güldüm. "İşte böyle yola getirirler adamı! Hemen beni İz'le tanıştırmalısın." dedim.
Üç dört saniye yüzüme tepkisiz baktı ve o an düşündüğü şeyi anlarken, aynı anda kahkaha atmaya başladık. Kahkahalarının arasından tanıştığımız anda konuşacağımız şeyleri taklit ediyordu. "Merhaba ben Batu'nun sevgilisi Gizel!" derken, kahkahalarının arasından bunu anlamak zordu. Kahkaha atmaya devam ederken, "Kızın yüz şeklini düşünsene." dedim. O daha da gülerken, karnımı tuttum ve derin bir nefes aldım. İkimizin de kahkahaları sonunda son bulurken, kısa bir süre sohbet ettik.
Ardından istemsizce kafamı çevirdiğim evin ışığının açık olması, konuşmalarımızı yarıda kesmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ve ben hala senden geçemiyorum
Short Story-tamamlandı- Her ilişki gibi onların ilişkisi de bitti. Sonu hüzündü, hem de baya bi' gözyaşı ile doluydu. Çünkü konu onlar için birbirleri olduklarında daha kırılgan, daha umursar oluyorlardı. Belki ilişkileri bitmişti ama onların hikayeleri bir...