24. Bölüm

1.2K 87 65
                                    

Yakınlaştıkça tansiyonu yükselen bir konuşmaya dahil olmadan önce kulak misafiri olmayı gerekli buldum. Dwalin'in kızgın ve Balin'in bilgece çıkan sesleri eşliğinde konuşmanın ortasına daldım ve Thorin ile göz göze geldim. Yer yer beyazlamış saçları gözünün önüne gelmiş, yüzüne korkunç bir görüntü katmıştı. Beni görünce açılan gözleri, diğer cücelerin de bana dönmesine sebep olmuştu.

"Beyza!" dedi hastalığının hafızasını etkilediğini düşündüğümden bu tepkisine şaşkın bir ifade ile karşılık verdiğim Thorin. "Sonunda güvenebileceğim biri!" dedi işaret parmağı ile beni gösterirken. Yavaş adımlarla bana yaklaşırken parmağı havada kalmış, hala olduğum yeri işaret ediyordu. Diğer cücelere  baktığımda hepsinin yüzünde bir umutsuzluk dalgası görmüştüm. Bu halleri beni derinden üzmüştü.

Yeterince yakına gelen Thorin bana sarılarak şaşkınlığımı iki katına çıkarmayı başardı. Diğer cücelerin tuhaf bakışları arasında Thorin kulağıma uzandı ve şu ürpertici sözleri fısıldadı: "Benden saklıyorlar. Biliyorum." Thorin'den uzaklaşarak yüzümü onunki ile hizaladım. "Neyi Thorin?"Thorin önce kısık gözlerle etrafı süzdü. Sonra yine kulağıma yaklaşarak fısıldadı: "Dağın kalbi."

Bu sözlerinden sonra olduğumuz yerden uzaklaşan Thorin, arkasında biraz şaşkın, biraz hüzünlü gözler bırakmıştı. Şaşkınlıkla en bilge olarak gördüğüm cüceye, Balin'e döndüm. "Neler oluyor?" Balin nefes verdikten sonra konuştu: "Sen söyle. Hiçbirimiz ile doğru düzgün bir şey konuşmadı." Bana neden güveniyordu? "Dağın kalbinden bahsetti. Onu sakladığınızı söyledi." Balin ellerini alnında birleştirdi. "Dağın kalbi..." dedi, kısa bir süre duraksayarak. "Durinoğullarının hükümdarlık simgesi... Cücelerin her mücevherden vazgeçse de ondan vazgeçmeyeceği arken taşı... Thorin bu taşa takmış durumda. Fakat uzun süredir aramamız sonucu hala taşı bulamadık."

Şimdi anlıyordum. Bu taşı bulduklarını sanıyordu. Bulduklarını ve söylemediklerini... Normalde olsa canını emanet edebileceği bu cücelerden şimdi hainlikleri ile şüpheleniyordu. Çok garipti... Çok üzücüydü...

"Peki onu bulursak?" dedim. "Bunun Thorin'e bir faydası olacak mı?" "Sanmam." diye yanıtladı Dwalin. Balin onu onaylayarak devam etti. "Onu daha da kötü hale getirmesi olası." Başımı salladım. Ne yapmalıydık? Ona ne göstermeli ve ne göstermemeliydik? "Ona bu süre boyunca ne dediniz? Dikkatini ne üzerine çekebildiniz?" "Bizi dinlemiyor bile." dedi cücelerden biri. "Ama seni dinliyor." dedi Dwalin. "Onunla sen konuşmalısın." Başımı salladım. "Ona ne demeliyim?"

"Ona nasıl bir kral olduğunu hatırlat." dedi arkamda duran Bilbo. "Ona yaşadığımız olayları, kendisinin fedakarlıklarını anlat." "Peki ama... Ben Thorin'i uzun zamandır tanımıyorum ki." dedim utanarak. "Bilbo, seni dinlemiyor mu?" Bilbo biraz duraksadı. "Sanırım." dedi, herkesi memnun eden bir cevapla. "Sanırım dinliyor." "Harika." dedim gülerek. "Beraber konuşalım." Bilbo başını salladı. "Ardımdan gel." Başımı salladım.

Yaklaşık on dakika süren bir konuşmaya dahil olmak için taş sütunları geçtiğim sırada, karşımda Bilbo'nun keyifsiz suratı ile karşılaştım. "Neler oldu?" Bilbo başını iki yana salladı. "Sanırım asla kendine gelmeyecek."

Bu cevap hiç hoşuma gitmedi.

Bilbo'nun yanından geçip Thorin'in yanına vardığımda kaşlarının çatık olduğunu fark ettim. "Eğer sen de bana o saçmalıklardan bahsedeceksen, dinlemiyor olacağım." Usulca yanına yaklaştım. Şüphe ile bakan gözleri, her adımımı takip ediyordu. "Thorin..." dedim alçak bir sesle. "Bilbo sana ne dedi bilmiyorum, ama emin ol biz... hepimiz senin kral olduğunu kabul ediyoruz. Bunun için ne arken taşına ne de bir taca ihtiyacın var. Sana sonuna kadar inanan, seninle bu kadar yolu aşıp gelen sadık dostların varken, ister dağ kadar altının olsun ister ayın görünen yüzü kadar... Hiçbir değeri yok."

"Bunu hazineden pay alabilmek için her şeye katlanan bir insanoğlu mu söylüyor?"

Bu sözler, kalbimin en derin noktasına ateşli bir ok gibi saplanmış, nefes almama uzun bir süre izin vermemişti. Beni böyle mi görüyordu cidden? Hazineden pay almak için ölümü göze alan aptal bir insanoğlu mu idim ben onun gözünde?..

"Ben..." dedim, gözümden akan bir damla gözyaşını elimin tersiyle silerek. "Ben, orta dünyadaki avcıyım, Thorin. İster inan ister inanma, sen olmasan da ben orta dünyayı kurtaracağım." Son cümlemi bastıra bastıra, kendi kalbime yumruk atıyormuşçasına tükenerek söylemiştim ve daha kötüsü ise, Thorin hiç etkilenmişe benzemiyordu. Konuşmamı bitirerek kendimi bulunduğum yerden attım ve istemsizce yanağımdan süzülen gözyaşlarımı sinirle silmeye başladım.

Bulanık olan görüşüm ile nereye gittiğimi bilmeden ilerliyor ve açıkçası bunu hiç umursamıyordum. Uzun bir koridor boyunca ilerledikten sonra önüme gelen bir merdiveni indim ve ayağımın altında hissettiğim gariplik ile duraksadım. Geldiğim yer, Ejderhanın yuvası, altınların tutulduğu yerdi. Telaş ile etrafıma bakındığımda ejderhadan bir eser görünmüyordu. Hatta o an için, ejderhanın oradan uçup gittiğini bile düşünmüştüm. Ta ki, kendi kendime uydurup inandığım bu aptal düşünceden cesaret alıp da ilerlediğim altın okyanusunun içinde yanlış bir adım ile altınların arasında kendimi sörf yaparken bulana dek...

Bu keyifli (!) sörf maceram, geldiğim yerden çok uzakta bir yerdeki yükseltiye çarparak sona erdi. Olup biteni düşünmeye fırsatım olduğunu sandığım bir anda önümdeki yükselti kımramaya başladı. Yükseltinin üzerindeki altınlar birer birer yere serpilirken ben, karşılaştığım şey ile donakalmış, düşünemez bir duruma gelmiştim. Tüm vücudum kilitlenmiş ve işlevini yitirmişti.

Kocaman, alevli bir göz...


Merhaba minik, kıymetli gollumlarım! Bugün çok mutlu olduğum için size bölüm yazmaya karar verdim. 😆❤️❤️ (Monitör aldım.)

Elf KralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin