16. Bölüm

1.4K 96 25
                                    

Yatağımda, garip rüyalarımdan kurtulmanın verdiği huzur, bugün Thranduil'den uzaklaşacağım aklıma geldiğinde yerini derin bir hüzne bırakmıştı. Dünkü koşu ile kısa eğitimim sonlanmış, bugün Legolas ve Tauriel ile çıkacağım yolculuk için hazırlanmaya bırakılmıştım.

Benim bile olmayan savaş kıyafetlerini yine bana verilen bez çantaya yerleştirirken Thranduil'den ayrılacağım tekrar tekrar aklıma geliyor, kalbimde saplı olan bıçak derinlere iniyordu. O gün yaşadıklarımız onun için bir şey ifade etmese de benim en güzel günümdü. Asla unutmayacağım, unutamayacağım o geceyi bir daha yaşayabilmek için tüm Orta Dünya'yı karşıma alabilirdim. Ama tüm Orta Dünya bile o geceden daha değerli değildi...

Kıyafetleri bez çantaya yerleştirdikten sonra derin bir iç çektim. Bu, sonraki üzüntülerim için sadece bir başlangıçtı. Çantayı boynumdan çapraz bir şekilde geçirdim ve elimdeki iki hançeri belimin iki yanında bulunan kısımlara yerleştirdim. Kapının önüne geldiğimde son bir kez arkamı döndüm ve asla ayrılmak istemediğim o mekana bakakaldım. Keşkeler bir şeyi düzeltmiyor.

Keşke bunu bilmek bir işime yarasaydı.

Önümde duran tahta kapıyı açtım ve biraz biraz öğrenmeye başladığım yollardan geçerken hafızamdan hiç silmek istemediğim bu mağarayı aklıma kazımaya çalıştım. Adımlarımın oluşturduğu alçak sesli yankılar eşliğinde kapıya ulaştım. Tauriel, Legolas, Daffodil ve Thranduil oradaydı. "İşte geldi!" dedi Daffodil, bu ani ilgi odağı olma işinin yanaklarımı ne kadar kızarttığını fark etmeden...

Yavaş adımlarla onlara yaklaştım ve yüzümü hemen Daffodil'e çevirdim. "Hazır olduğuma emin misin?" Daffodil gözlerime bakarken eğitimimizi gözden geçiriyor olmalıydı. "Aslında hazır olduğuna eminim. Fakat..." Son sözlerini söylerken gözlerini Thranduil'e çevirdi. "Ben de onlara katılmayı talep ediyorum."

Thranduil başını yavaşça geriye attı ve biraz bekledi. "Mirkwood'un en genç elfi sensin." Bu sözlerden gidemeyeceğini anlamış olacak ki Daffodil, başını öne eğdi. "Fakat en iyi hançer ustamız da sensin. Ayrıca avcının öğretmenine ihtiyacı olabilir." Bu sözler Daffodil kadar beni de mutlu etmişti. Legolas ve Tauriel ile olan yolculukta tek başıma olmak biraz tuhaf olabilirdi. Daffodil sevinçle bana baktı. Ardından yüzünü oradaki diğer elfler üzerinde gezdirdi. Birkaç kıyafet alıp hemen geliyorum. "Gerek yok." Dedi Thranduil. "Bunu isteyeceğini biliyordum. Eşyaların hazır." Arkamıza geldiğini yeni fark ettiğim bir elf elindeki bez çantayı Daffodil'e uzattı. "İçinde lazım olacak her şey var. Merhem bile..." Thranduil'in bu son cümlesi ile tek kaşını kaldırmış, bana bakıyor olduğunu fark ettim. Yanaklarımın o kadar kızardığını hissediyordum ki artık mor renk almış olabilirlerdi.

O geceyi hatırlatıyor! Kalbim, buna dayanmalısın...

Thranduil'in karşısında kısa süren bir reverans yaptıktan sonra arkamı en son dönerek onunla göz göze gelmeyi hedeflemişsem de o arkasını dönmüştü bile...

Tamam kalbim... Şimdi de parçalanmamaya çalış.

Ben de seni özleyeceğim Thranduil. Çok özleyeceğim...

Kırılmış kalbimle benden biraz önde olan kafilenin arkasından koştum. "Güzel bir macera olacak." dedi Daffodil. Buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. Bir parçam eksikken nasıl tam olarak mutlu olabilirdim ki?

"Pekala." diye söze başladı Legolas. "Gerek olmadıkça bizimle dövüşe katılma." "Gerek olacağını sanmıyorum." diye devam ettirdi onun bu sözlerini Tauriel. Bana sinirli olmakta gayet haklılardı. Ben onların askerlerini yaralamıştım. Bana güvenmeleri bile şaşırtıcıydı. Özellikle Daffodil bana çok iyi davranıyordu. Ve şimdi onlarla birlikte dostlarımın yanına gidiyordum. Son derece şanslıyım. Cücelerin ne durumda olduğunu da her geçen gün daha çok merak ediyordum.

Birkaç saat koşudan sonra hava kararmıştı. "Ara vermeliyiz." dedi Legolas. "Gece dolaşmak bizim aleyhimize olur. Şu ana kadar bir yaratığa denk gelmediğimiz için şanslıyız. "Buraya ne dersiniz?" Gözlerimiz Daffodil'in işaret ettiği ağaç kovuğuna benzer yere çevrildi. "Makul." dedi Tauriel. "Soğuktan korur ve diğer yaratıklar tarafından görülmez." "Ayrıca küçük insanımız dinlenebilir." dedi Legolas.

Küçük insanımız...

"Sahi..." dedi Daffodil. "Kaç yaşındasın?" "On yedi." dedim kısık bir sesle. "Valar aşkına! Ben de kendimi genç sanırdım!" Hepsi tahmin ediyordu fakat bunu bir de benden duymak onları şaşırtmış olmalıydı. "İnsan olsaydın aynı yaşta sayılırdık." Yani sanırım...

"Siz insanlar bu dünyadan zevk alabiliyor musunuz merak ediyorum." Legolas düşüncelere dalmış bir şekilde sözlerini devam ettirdi. "Öleceğini bilerek nasıl yaşarsın?" "Ölümden sonrasına inanarak."diye yanıtladım. "Mantıklı." diye karşılık verdi.

***

Thranduil ve merhem sahnesini bir daha görüyordum ki, kafilede bana dokunmaya katlanabilecek tek kişi olan Daffodil rüyamı bölmüş ve ona kısa süreliğine kızmama neden olmuştu. Güneşin daha dağların arasından gözükmediği fakat yolun aydınlık olduğu bu saatte, yani sabahın köründe beni uyandırarak intikam almak istediklerini düşündüm. Sonra bu aptalca intikamı ancak benim yapabileceğim gerçeği kafama dank etti ve iğrenç bir motivasyonla ikinci güne başlamış oldum.

Elf KralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin