Başladığınız tarihi buraya bırakınız.
Karanlık fobisi olan bir insan karanlıkta nasıl duramazsa bende bu hayatta daha fazla duramazdım. Şehrin ışıkları kirletti ruhumu ilk önce, sonra bende o ışıkları söndürdüm. Etrafım zifiri karanlık oldu. Ne kadar korkarsam korkayım "O karanlıktan kaçamaz oldum". Kaderimi kabullendim. Ben bir gemideyim ve bu gemi su alıyor. Yüzme biliyorum ama kulaç bile atmam. Hep hikayelerde hikayenin en masumu cehennemin dibini görür ya öyle bir hikaye sanki, cehenemin ne kadar dibine inilirse ordayım şimdi.
Arka bahçedeyim şuan. Her şeyden habersiz, kurma salıncaklardan birindeyim kitap okuyorum. Bir cümle geçiyor "İnsanlar nankördür kaybedince anlarlar her şeyin değerini". Cümleye boş boş bakıyorum. Sonra kitabı kapatıp saate bakıyorum. Saat 3.17 ama zaman umurumda değil gibi pek. mutfağa gidip su içmek için ayaklanıyorum.
Mutfağa yönelirken evden sesler geliyor. Annemlerin odasından kavga sesi gibi. İlk umursamıyorum çünkü genelde böyle her gece kavga ederler, artık alıştım önemsizleşti benim için. Ama tam bardağa uzanacağım sırada annem daha sesli bağırıyor "Onu kim koruyacak" diye. Babam ise "O benim kızım ne kadar zayıf, güçsüz gözükse de o çok güçlü" diyor. Sonra bir an için sesler kesiliyor. Bende kavgayı bıraktıklarını düşündüğüm için bardağı tezgaha koyup su dolduruyorum, sonra da içmek için bardağı alıyorum ama içemiyorum. Çünkü o sırada kulaklarıma bir ses ulaşıyor. İki el silah sesi. Bardak elimden kayıp gidiyor. Aynı hayatım gibi. Hemen merdivenlere yönelip annemlerin odasına yöneliyorum. Kapıyı açınca ayaklarımdan gücüm alınmış gibi hissediyorum. Yerde kanlar içinde el ele tutuşmuş iki beden. Hiçbir tepki vermeden bakıyorum sadece.
Evin kapısı alacaklı gibi çalınıyor. Beş dakika sonra zihnim olanları idrak etmiş gibi bağırmaya başlıyor. Adlarını zikrediyorum, sonra evin kapısı kırılıyor. İçeriye yan villada oturan Serdar Eniştem ve Zeynep Teyzem giriyor. Serdar Eniştem ilk olayı anlayamıyor sadece bakıyor. Zeynep Teyzem beni sarıp sarmalıyor. İşte o an annemin kokusuna benze koku duyunca dayanamıyor yere çöküyorum. Yavaş yavaş zihnim uyuşuyor. Ölemezler diye sayıklıyorum. Bilincim beni yarı yolda bırakıyor.
Ölemezler diye bir kez daha çok güçlü bağırıyorum. Sonra gözlerimi açtım. olduğum yerin bilinçsizliğiyle ayağa kalkmaya çalıştım. O sırada kolumda bir acı hissettim, gözlerimi koluma çevirdim ve serumu gördüm. Onu çıkartmaya yeltenirken odaya birileri girdi. Kim olduğuna bakma ihtiyacı bile duymadım. Serumu çıkartıp attıktan sonra onlara dönüp "Annem babam nerede ?! Ölmüş olamazlar. Onlar ölemez ." diye sayıklarken kimseden ses çıkmadı. Hepsine çok çaresiz bir bakış attım. Sonra Yavuz Amcam söze girdi "Yapma böyle mavi gözlüm onlar seni izliyorlar" dedi. O an içimde bir umut vardı ve o son umut kırıntısını amcam aldı elimden. Sonra yanımdaki komidini devirmeye başladım. Benim hayatım harap olmuştu, şu komidin veya hastane odası harap olsa nolurdu.
Ertesi güne kadar sakinleştiricilerle uyutuldum. Cenaze günü geldi. Onları son görüşüm olacaktı. O tabutta onlar yoktu sadece bende ordaydım. Yalnız gitmediler onlar, beni de götürdüler. Bedenen gitmesem de ruhen oradaydım. Sonrasını çok hatırlamıyorum. Ağlamadım bile onlara veda ettim. Herkes dağılmaya başladı, ama ben yerimden milim kıpırdamadım. Gözüm sadece Deniz Akay ve Fatih Akay yazılarını görüyordu. Dışarıdan taşa bakıyor gibiydim belki ama ben onların yüzlerini görüyordum, babamın o beyazlar düşmüş saçına baktım. Gözlerine baktım o güzel ela gözlerine. Sonra anneme çevirdim gözlerimi o simsiyah gece gibi saçlarına baktım, dokunmak istedim. Yaklaştım o taş yığınına .Korkmadığım tek karanlığa elimi sürer gibi sürdüm o taşa elimi. O sırada arkamdan birinden hıçkırık koptu. Kim olduğunun bir önemi yoktu. sonra gözlerini gördüm o okyanus mavisi gözlerini. İsmimi ve gözlerim rengini aldığım o güzel mavileri. Son kez baktım o mavilere. Sonra arkamı döndüm ve beni bekleyen arabaya doğru adımladım.
Ben Okyanus Akay. 18 yaşındayım. Tıp okumak en büyük hayalimdi. Bu sebeple derslerim hep iyi olması için çabaladım. Okuldan gelince odamdan nerdeyse hiç çıkmazdım. Ders çalışırdım ama odamda kalmamın çoğunluğu ders için değildi. Odamda tüm gün sessiz köşede oturan ruhum o köşeden kalkar ve sessizliğini bozardı. Bizim nasıl yiyeceğe ihtiyacımız varsa ruhumun da buna ihtiyacı vardı. Babamla annem hiç geçinemezdi. Her gece bahçede kitap okurdum ve her gece bahçeye kavga sesleri gelirdi ilk başlarda duyduğumda odama koşar ve ağlardım, ama daha sonraları umursamamayı öğrendim. Üniversite sınavına çok iyi hazırlandım. Tüm yaşıtlarım gezerken ben ders çalıştım. Başarmama sadece bir ay varken, tüm hazırlıklarım boşa gitti. Ailem nedenini bilmediğim -belki de bir hiç yüzünden- beni bu dünyada bir başıma bıraktı. Ben Okyanus Akay. Belkide sadece Okyanus. Çünkü ben o gece soy adımı, ailemi, evimi, umutlarımı, hayallerimi kaybettim ve onları geri kazanana kadar durmayacağım. Bu benim hikayem, bu bizim hikayemiz. Bu hikaye benimle tüm okyanuslardaki gizemleri çözer misiniz? Okyanusun suyunun bir parçası olur musunuz ?
VOTE KULLANMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYINIZ.
İlk bölüm nasıldı ?
Sizce Okyanus karakteri nasıl biri?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Öfkesi
Genç Kız EdebiyatıAşk neferetten doğar belkide. Bu güzel ve tatlıdır, fakat öfke ve nefretin bir arada olduğu bir yerde aşk hep üstte kalabilir mi ? Nefret aşkı geçerse o aşk hayata tutunabilir mi ? Bu yaptığımız bir hatamıydı acaba diye düşündüm. İnsanlar hata yapa...