16. bölüm- yaralılar

27 1 0
                                    

Max, diğerleriyle birlikte yürümeye devam etti. Üzgün olduğunu kimse anlamanalıydı yoksa... yoksa ne olacak bilemiyordu. Venüs onun yanına geldi, Max kafasını diğer tarafa çevirdi. "Uzun bir gündü..." dedi. Venüs kafasıyla onayladı. Ağzında hala taze kan izi vardı. Max tanıdık kokunun acısıyla titredi. Venüs nihayet konuştu "geldik." Dedi. Öz, ama açıklayıcıydı çünkü gerçekten, yuva kurdukları yere gelmişlerdi. Yani, gemileri ilk buraya vardığındaki sahile. Max gemiye baktı, hala orada duruyordu ama enkaz halindeydi. Dalgalar geminin alt tarafını parçalamıştı. Yine de, köpekler gemiyi yemek deposu olarak kullanıyorlardı. Yine de, yemekler eninde sonunda bitecekti... acaba kediler neyle besleniyor. Diye düşündü Max. Hala hayattalarsa bir yiyecek bulmuş olmalıydılar. Düşüncelerinden, yaralıların kokusuyla sıyrıldı. Cidden, oraya gitmeyi hiç istemiyordu ama hayatını kurtaran köpek için endişeliydi. Yaralılar, güneşin Hafifçe geldiği, rüzgarın hafig bir esinti halinde geldiği, büyük bir kayanın altına yerleşmişlerdi. Kaya, mağara gibi bir alan oluşturuyordu ama o kadar derin değildi. Yine de, tüm yaralılar sığmıştı, zaten iki kişi vardı ama neyse...
Oliver, bir köşedeydi. Uyuyordu. Yaraları yeni temizlenmiş olmalıydı, üzerinden hala köpek salyası kokusu geliyordu. Köpeklerin salyasının yaralara iyi geldiğini düşündükleri için, köpekler genelde salyalarını kullanırdı temizlemek için. Köpek saylası kokusu, sıradan palmiye yaprağı kokusuyla karışıyordu. Terrierin yaralarının üstü, palmiye yapraklarını sarılmıştı. Hekim, böylece yaraların yeniden kanamamasını umut ediyor olmalıydı. Hekim demişken, Mel oraya doğru yürüdü. Kardeşinin aksine, o savaşmakla ilgilenmiyordu. Bunun yerine, bitkiler veya insanların yaptığı ilaçlar daha çok dikkatini çekiyordu. Ona, veterinere gitmekten hoşlanan tek köpek diyebilirdiniz. Max'in meredeyse iki katı olan dişi köpek, gülümsedi. Çeşitli bitkilerin karışımı gibi kokuyordu. Max, neredeyse hapşıracaktı. Sydney, en yakın dostu Oliver'ın yanına koştu. Maria, kardeşiyle burunlarını sürttü. Kısa bir süre, eskimi dilinde birşeyler konuştular (galba huskieler, ataları eskomilara dayandığı için dillerini doğuştan biliyorlar. Max tam emin değildi) ardından, Maria, köpek dilinde "hoşçakal" dedikten sonra ordan uzaklaştı ve Thunderla birlikte kuru mama yemeye gitti. Linda, tabi ki yaralıların yanına gelmemişti. Burası ona 'Aşırı derecede sıkıcı' geliyordu. Yavru ruhlu dişi köpek, kenarda bir dalla oynuyordu. Yavrulardan biri dalını çalmaya çalışınca, oyunu dal-Çekiştirmeceye dönüyordu. Mel, Max'e baktı. Max dişi köpeğe gülümsedi "Şey... Ares benim canımı kurtardı. Gidip ona teşekkür edecektim de..."
"Ah, tabi!" Dedi Mel, ve dışarıya çıkıp Max'i orada öylece bıraktı. Max, Ares'in yanına yürüdü. Ares, gözlerini kapamıştı. Uyuyor olmalıydı. Arkasından bir ses onu ürküttü "Max?"
Max, korkudan öyle bi sıçradı ki, neredeyse bulutlara ulaşıyordu. Arkasını dönünce, beyaz renkli dişi köpeğı gördü. Bella. Ikisi de aynı tür sayılırdı. Yani, Bella safkan goldendı, Max ise Golden kırmasıydı ama neredeyse aynılardı. Bella, utanmış bir şekilde kulaklarını eğdi "Yani, adın Max'ti, değil mi? Yanlış hatırlamıyorsam..."
"E-evet, öyleydi" dedi Max. Ne diyeceğini bilemedi ve uyuyan Ares'e döndü. Bella, yürüdü ve Max'in yanına oturdu. Tüyleri birbirlerine değiyordu. Max, yine kıp kırmızı kesildi. Bella, "seni burada göremeyince telaşlanmıştım. Hani, patini burkmuştun ya, şey... öldün sandım. Çok korktum" dedi. Max hayrete düşmüştü, Bella onun için endişelenmiş miydi? Öldü diye korkmuş muydu?
Vay be, diye geçirdi içinden Max. Aralarında bir bağ oluşmaya başlamıştı. Ares gözlerini araladı "Mmmh, Bella?"
"Buradayım!" Diye seslendi Bella. Ares'e yaklaştı ve burunlarını tokuşturdular. Ares, ayağa kalktı. Daha doğrusu çalıştı. Bacağı kötü durumdaydı ve tam anlamıyla ezilmişti. Bu şekliyle, önce denize atılmış, sonra da tren yaylarına koyulup, tren tarafından ezilmesi sağlanmış bir havuca benziyordu. (Yazar notu: lütfen bu betimleme yüzünden bana bir ödül verin) Max, biran auçlu hisseti "Bu, benim suçum." Dedi. Ares acıyla gülümsedi "Hayır, sen sürümdensin. Sürümdekini korumak için her şeyi yaparım." Dedi. Arkadan bir homurtu geldi. Döndüklerinde, onları izlemekte olan Oliver'ı gördüler. Bedenini kötü tırnak izleri kaplıyordu ama, yürüyecek durumdaydı. Max, telaşla havladı "Ehh, Sydney nereye gitti?" Dedi. Korginin, Oliverla ilgilendiğini sanıyordu. "Ona gidebileceğini söyledim, seni..." sonra sustu. Şükürler olsun, onu diğer iki köpeğin yanına rezil etmemeye karar vermişti. Max, Bellayla abisine döndü "Ares, aç olmalısın. Bella, yürümesine yardım etsen iyi olur. Ben size yetişirim" dedi. Böylece, hastalar ininde, minik köpekle yanlız kaldılar. Oliver gözlerini kıstı "Seni izliyordum," dedi. Genzinden hafif bir hırlama yükseldi "Kedilerle konuşurken. Düşmanlarımızla!"
"Hayır, onları ikna ediyordum!"
"Neye? Eğer ikna olmuş olsalardı, beni öldürmeye çalışmazlardı. O kayaları atmazlardı!"
"Ama-"
"Ve, yararlı hiç bir şey öğrenebildin mi? Hayır! Senin görevin, kedileri bulmak, planlarını öğrenmek, ve sürüye haber vermekti! Sen ne yaptın? Onları dinledin, yakalandın, konuştun, ve, köpeklere hiç bir yararın olmadı! Senin yüzünden bir kırık bacak, bir neredeyse-ölmek-üzere-olan köpek,  bir tane de burkulmuş pati var."
Max, açıklamaya girişti "ama, kedileri durdurmayı denedim! Konuşarak. Sonra, sen beni kurtarınca, gidip sürüyü durdurmaya çalıştım ama dinlemediler tabi. Herşey bu yüzden oldu..."
"Bu yeterli bir açıklama değil. Gereken şeyleri doğru zamanda yapmış olsaydın, bize çok daha yardım etmiş olabilirdin. Yıllar önce, ilk köpeklerin yazdığı kurallara göre, sürüsüne yardım etmek için gereken şeyleri yapmayanlar, karşı tarafa yardım edenler veya alfa söylemeden barış ilan etmeye çalışanlar, Haindir."
Max ağzını açtı ama sonra sustu. Oliver haklıydı. Bu kurallar tamamen kafasından çıkmıştı. Köpek kuralları köpeklerin dünyasındaki en önemli şeydi. Köpekler daha koşmayı öğrenmeden bu kuralları ezberlerdi. Ama tabi max hiç hafızası güçlü biri olmamıştı. Oliver devam etti "hem, kedileri sen gelmeden önce dinliyordum. Sen geldiğinde, sana dost gibi davrandılar. En azından biri...
Kedilerin sadece gemiye girmesine izin vermedin onları SEN içeri aldın. Kuralları kaç kez çiğneyeceksin?"
Max ne diyeceğini bilemedi, derin bir soluk aldı, ve sonra bıraktı.
"Haklısın, Oliver. Hepsi benim suçum, ben olmasam ne Teddy ölecekti ne biri yaralacaktı, ne de şey ölecektı..."
"Mia mı?" Dedi Oliver.
"Bak, onun hakkında yanlış düşünüyorsunuz, o iyi biri! Bana iyi davrandı, kedilerin saldırmasını engelledi. O tanıdığım en iyi kedi! Daha doğrusu kediydi..."
Oliver'ın bakışları yumuşamıştı. Ama dahasını yapmalıydı. "Birkaç hata yaptım... tamam, bir sürü hata yaptım. Ama..
Kim yapmaz ki? Herkez birkaç hata yaptı. Şimdı düzeltmeliyiz!"
"Düzeltmeliyiz derken?" Oliver merakla sordu.
"Kedilerle köpekler arasındaki savaşı-"
"Durduramayız! Savaş çoktan başladı ve bir taraf kazanana kadar bitmeyecek. Üzgünüm Max... ama, sen iyi biriymissin. Senin hep şey olduğunu sanmıştım... bağımsız? Kuralları yıkan, kendi başına göre haraaket edip köpeklerin hayatını mahveden biri, ama, tamam, yanılmışım!"
Max gülümsedi, ardından ekledi "çok üzgünüm"
"Ah, o konuda..." dedi Oliver "Normde bunları sürüye bildirmem lazım..."
"Söylemeyeceksin, değil mi?" Diye sordu Max korkuyla. Kalbi hızla atıyordu.
"Hayır. Seni destekliycem, koruycam. Sen artık benim dostumsun ve ağzımı açmayacağım. Sen iyi bir köpeksin. Şimdi... beni biraz yalnız bıraksan? Uykum geldi de..."
"Oh, tabi! Afedersin!" Koşarak yaralı ininden çıktı. Onun çıktığı sırada, Bella kardeşini geri oraya bırakıp uzaklaştı. Max gülümsedi. Her şey yoluna girmeye başlamıştı! Artık tek yapması gereken, daha fazla kan dökülmeden savaşı durdurmak-
O sırada, yüksek gemi sesleriyle tüm ada titreşti...

-yine geç kaldı, üzgünüm. Yorumlarda, sizce ne olacak yazın!-

Hayatta Kalanlar-uzun yol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin